YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Bilişim'den

  Arşivden Arama

 

 

Çok başlı ejderha

Her kafadan ayrı bir sesin çıktığı bir ülke haline dönüştü Türkiye; bu duruma bakıp "Ne güzel, konuşan bir toplum haline dönüştük" diye sevinmeli mi, yoksa bunu bir üzüntü kaynağı mı saymalıyız?

Bu konuyu aklıma düşüren bir yabancı meslektaşın sorusu oldu. Genelkurmay başkanının "Afla PKK'lılar da bırakıldı" demesi dikkat çekiciydi. Ardından, Başbakan Bülent Ecevit'in, aynı konuda, "Bu bilgi doğru değil" açıklaması geldi. Hükümetin anayasa değişikliği hazırlığına Anayasa Mahkemesi alenen karşı çıktı; Danıştay başkanı enerji bakanının sözlerini yalanladı. Ecevit'in Ankara DGM savcısını eleştirdiği sözlere savcıdan itiraz geldi; yargıda bağımsızlığı sağlayan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) başkan vekili de savcının yanında yerini aldı. Bunları nakleden yabancı meslektaş, "Türkiye nihayet konuşmaya başladı galiba?" diye sordu...

Son birkaç gün içerisinde kamuoyu önünde meydana gelmiş olan bu açıklamalar, itirazlar, itirazlara cevaplar, ilk bakışta, 'tartışan ülke' görüntüsünü veriyor... Her konunun, hiçbir sınırlama hissedilmeksizin, tartışma gündemine taşınması Türkiye için bir 'ilk' gerçekten... Ancak, galiba, böylesine açık-seçik bir tartışma, sadece Türkiye için değil, dünyanın pek çok ülkesi için de 'farklı' bir görüntü...

Olayın Türkiye açısından 'ilk' teşkil etmesinin sebebi, konuşan tarafların neredeyse hepsinin, gerçek 'iktidarı' teşkil eden Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) üyeleri olması. Genelkurmay başkanıyla başbakanın "PKK'lı affı" yüzünden değişik uçlarda yer aldığı tartışma sözgelimi; 'af' bilindiği kadarıyla en az iki MGK toplantısında masaya yatırılmış ve etraflıca müzakere edilmişti. Meclis'ten çıkan metnin, üzerinde uzlaşma sağlanmadan kabul edildiğinin anlaşılması, MGK müzakerelerinin niceliğine kuşku düşürüyor...

Başbakanlar, bakanlar, komutanlar, savcılar, yargıçlar dünyanın başka yerlerinde de konuşurlar, ancak konuşmaları bir 'kakafoni' teşkil etmez; birbirini tamamlayıcı ve birbirinden yararlanmayı amaçlayan konuşmalardır... Zaten, birbiriyle yüzdeyüz çelişen görüşlerin sahiplerinin aynı yönetim içinde yer almaları beklenmez. Görünen o ki, bizde, aynı hükümetin üyelerinin, ya da görüşleri birbirini tamamlaması gereken makam sahiplerinin taban tabana zıt görüşlerle kamuoyu karşısına çıkması 'olağandışı' sayılmıyor.

Ancak bir noktayı unutmamak şart: Bu kadar sözlü kargaşa, her kafadan ayrı bir sesin çıkması, Türkiye'yi demokratik hakların tepe tepe kullanıldığı bir 'konuşan ülke' haline getirmiyor...

Demokrasilerde, tartışmaların bir tarafı siyasetçi veya bürokrasi ise, diğer tarafı mutlaka halk veya halkı temsil eden kuruluşlar olmak zorunda. Sadece devleti temsil eden, çeşitli kuvvetlerin temsilcilerinin birbirleriyle çelişen fikirler açıklamalarına bakarak, "Oh, nihayet konuşan bir ülke olduk" diye sevinilemez. Bu durum, olsa olsa, kavga eden, ağız dalaşı yapan, çatışan bir devlet manzarası olarak değerlendirilebilir.

Türkiye'nin epey bir süreden beri bir 'yönetim krizi' geçirdiği biliniyor. Yönetim krizi değişik biçimlerde kendini belli eder, bunlardan biri de her kafadan bir sesin çıkması, tartışmaların çerçevesi iyi çizilmiş bir politik görüşe dönüşememesidir. MGK'da konuşulan 'af' konusunun, MGK üyesi iki kişi arasında farklı biçimde değerlendirilmesi, bakanla yargıcın aynı konuyu değişik yönleriyle kamuoyu önüne taşımaları yaşanan 'yönetim krizi'nin işaretleridir...

Hem de güçlü işaretler...

Hiç kuşkunuz olmasın, bugün yaşananlar, 28 Şubat'la başlayan sürecin doğal sonucudur. 28 Şubat, 'kuvvetler ayrılığı' ilkesini rafa kaldırarak bütün politik kararların tek elden alınmasını getirmişti. Şimdi, o tek el, bir çok ağız tarafından kendini ifade etmeye başladı. Efsanedeki çok başlı ejder gibi bir garabet bizim yönetim mekanizmamız...

Bunun bir adım ötesi yönetimin paramparça hale gelmesidir. Ama üzülmeyelim; Türkiye'nin gerçekten konuşmaya başladığını galiba o zaman göreceğiz...

NOT: Çevresinde 'irfan abidesi' olarak bilinen Prof. Esad Coşan'ın vefatı, ülkemiz din, fikir ve mâneviyat çevreleri için büyük bir kayıptır. Kendisine Allah'tan rahmet, sevenleri ve yakınlarına da sabırlar niyaz ederim. FK.


6 ŞUBAT 2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Fehmi Koru

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...