![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Bir insan hakları müzesi kurmalıyızGelecek nesiller mutlaka kuracaklardır, ama neden bu işi onlara bırakalım. Bir insan hakları müzesi kuralım diyorum. Gecikme böyle bir müzede yer alması gereken nadide parçaların kaybolma riskini taşıyor. Türkiye'nin hangi aşamalardan geçerek insan haklarına, hukukun üstünlüğüne saygı anlayışına ulaşabildiğini göstermek için böyle bir müze gerekli. Daha öncekileri bulabilir miyiz, bilmiyorum ama İmralı'daki darağacını bir köşeden bulup mutlaka getirtmeli, müzenin en mutena yerine koymalıyız. Üç masum insana bunlarla kıyıldı diye bir bilgi notu iliştirmeliyiz üzerine. Yanındaki standda mutlaka bir boğma teli yer almalı. Kılıfına uydurulanlar darağacında uydurulamayanlar boğma telinde canlarını verdiler demeli, bu telle kıyılan insanların listesini ve bu stratejik aletin kimler tarafından nereden ithal edildiğini de tarihe kayıt düşsün diye eklemeliyiz. Jop böyle bir müzede yer alacak kadar nadide midir, bilmiyorum ama, mutlaka Filistin askısı yer almalı. Üzerine de "nam-ı diğer sopa parçası" diye müstear ismi eklenmeli. Sonra diğer dayak gereçleri, elektrikli malzemeler sergilenmeli, çeşit çeşit sürüsüne bereket. Küçücük bir oda yapmalı bir köşeye. Üniversite kayıtlarında çok "şerefli" görevlere mekan olan "ikna odalarını" temsil etmek üzere. Bu odanın duvarlarına böyle bir hizmette emeği geçenlerin isimleri yazılıp ölümsüzleştirilmeli. Hatta bir sinevizyon düşünülebilir. "Çağdışı" bir kıyafetle bu odalara girip "çağdaş" bir şekilde çıkan pür neşe genç kızlar gösterilmeli bu sinevizyonda. Ama bir "değişim kulübesi"nin mutlaka aslı konmalı müzeye. Üniversite muhitlerinden uzaktaysanız, "bu değişim kulübesi de ne acaba?" diyeceksiniz. Efendim bu 1x1 m. ebatlarında ağaçtan veya fiberglastan yapılma sihirli bir kulübedir. Camlı bölmeleri gazeteyle kapatılmış; içerisi görünmüyor. Bir örneği dünkü Yeni Şafak'ın 2. sayfasında var. Çağdaş üniversitelerimizin kapılarına konuyor. İlk gördüğümde ne gibi bir işlevi olduğunu anlayamadım. Uzaktan seyrettim. İçine başı kapalı giren, açık çıkıyor; açık giren kapalı. Sihirli demem de o yüzden. Başları örtülü genç kızlar üniversiteye geliyorlarsa önce bu kulübeye girip başlarını açıyor, saçlarına bir şekil veriyor, sonra "şen şakrak" ilim irfan öğrenmeye koşuyorlar. Eğer üniversiteden çıkıyorlarsa yine bu kulübeye girip başlarını örtüyor, "ilim irfan öğrenmişliğin hazzı" içinde evlerinin yolunu tutuyorlar. Gelecek nesillerin bu işkencenin boyutlarını anlamaları için örtülü olanlara başlarını zorla açma, açık olanlara da yine zorla kapama tatbikatları da yaptırılabilir bu kulübelerde. Laikliğin bu kulübelerle kurtulup, irticanın bunlarla önlendiğini öğrenen ziyaretçiler kahkahayla gülebilirler. Kulübeye, "atalarımızın ruhunu incitecek tarzda gülmeyiniz" diye bir not da iliştirilmeli. Bu kulübelerin arkasına gelen duvara Türkiye'de hortumlanan bankaların, suistimal karışan ihalelerin ve bunlardan köşeyi dönenlerin isimleri yazılmalı, esrar kaçakçılığının geçtiği güzergah, bu kaçakçılığı kolaylaştıran enstrümanlarla belirtilmeli ve zinhar bu bilgiler kulübenin ebadını geçmemeli ki bu küçücük yapının hangi yolsuzlukları nasıl bir maharetle gizlemekte kullanıldığı anlaşılabilsin. Bir sonraki standa irticayla mücadele edildiği bu yıllarda ülkenin yolsuzluklarda dünya dördüncüsü olduğu bilgisi yerleştirilmeli. Ziyaretçilerin dönemin yöneticilerin tercih sıralaması hakkında sağlıklı bir fikirleri olsun. Hafıza-ı beşer nisyan ile ma'lül derler, çocuklarımızın, torunlarımızın bizim yaşadıklarımızı yaşamamaları için tez elden böyle bir müze kurmalıyız.
makifaydin@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|