![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Emin'e yeni soyadıGeçen hafta, Ankara'da, cuma namazı sonrası, bütün camilerde yağmur duası edildi; inananlar ellerini kaldırıp kuraklığın sona ermesi için yakardılar... Türkiye'de havalar olağanüstü kurak geçiyor, 'yağmur duası'nı gerektirecek kadar... Bunu bizim caminin imamının düşüncesi sanmıştım önce, daha sonra duanın Diyanet'in isteğiyle bütün câmilerde yapıldığını öğrenince, ne yalan söyleyeyim, şaşırdım. Sadece birkaç gün önce, Ahmet Mete Işıkara'ya, yıllardır localarda verdiği konferanslar çizgisinde, 'depremle doğaüstü güçlerin hiçbir ilişkisi bulunmadığı' iddialı bir hutbe hazırlattığı duyulmuştu Diyanet'in; aynı kurum, aynı hafta, kuraklığa 'yağmur duası' düzenliyor, siz olsanız şaşırmaz mısınız? Yağmur ve kuraklık bizim toprakların kaderi. Yıllar önce hazırlanan raporlarda, Anadolu'nun daha uzun yıllar kuraklıkla baş etmek zorunda kalacağı, doğal olaylara ek olarak 'yağmur bombası' gibi çareler düşünülmesi gerektiği bilgisiyle karşılaşmıştım. Tayyip Erdoğan, İstanbul'a belediye başkanı olduğunda denemişti yağmur bombasını; MSP'nin ilk iktidarında da 'yağmur bombası' ciddi bir tartışma konusu olmuştu. Konu üzerinde düşünürken 1974'teki tartışmalara göz atma ihtiyacı hissettim. Bu alanda en ciddi çalışmaların yayımlandığı meslek dergisi 'Hidro-Meteoroloji' nüshalarına baktığımda, güvenilir her imzanın meteoroloji biliminde çok gerilerde kalmamızın sebebi olarak hep aynı kişiyi suçladıklarını fark ettim. Yağmur bombası uygulamasına da karşı çıkıyormuş 'meteoroloji genel müdürü' sıfatını taşıyan o kişi... O dönemin adı duyulmuş meteoroloji uzmanı Atalay Özkarahan, "Meslekten olmayan genel müdür Türk meteorolojisini en az 15-20 yıl geri bırakmıştır" diye yakınıyor dergideki yazısında... O dönemin en uzun süreli 'genel müdürü' imiş meteorolojinin başında bulunan kişi; 27 Mayıs'tan birkaç gün sonra (haziran 1960'da) göreve getirilmiş, Korkut Özal tarım bakanı olana kadar (1974) meteoroloji işleri sürekli ondan sorulmuş... 'Hidro-Meteoroloji' dergisi o ondört yılı bir çok bakımdan sorgulayan yazılarla dolu... Bu yakınmaların muhatabı olan kişinin soyadı hiç de yabancımız değil: Ümran Emin Çölaşan... Başvuru kitaplarına baktım, tahmin ettiğim gibi, Hürriyet gazetesinin 'ünlü' yazarı Emin Çölaşan'ın babası olduğunu öğrendim... Bu tür yayınlara fazlaca güvenmek, mesleki çekememezlik yüzünden sarf edilen bazen doğru olmayabilecek iddialara bağlanmak anlamı taşıyabilir. Arşiv muzipliklerle dolu; nitekim, konuyu araştırırken, sonraki yıllarda Emin Çölaşan'la aynı çizgiyi savunan Mustafa Ekmekçi'nin Ümran E. Çölaşan ile ilgili yazılarıyla karşılaştım. Birkaç yıl önce kaybettiğimiz Ekmekçi, o sıralar yazarlığını yaptığı Yeni Ortam'da (15 Nisan 1974) "Seyrederken" başlığı altında ilginç bir olay anlatmış... "1965 yıllarıydı" diye başlamış yazısına Ekmekçi ve şöyle devam etmiş: "Ege Üniversitesi'nde meteoroloji dersini okutacak kimse yoktu. Üniversite yetkilileri, o zaman doçent olan meteoroloji genel müdürü Ümran Emin Çölaşan'a başvurdular. Karşılık verdi: -Gelirim, fakat profesörlüğümü onaylarsanız... Ege Üniversitesi senatosu toplandı. Ü. E. Çölaşan'ı profesör yaptı. Profesörlük unvanını aldıktan sonra Çölaşan yan çizdi: -Başında bulunduğum personel bırakmıyor, gelemeyeceğim..." Ekmekçi'nin anlattığına göre, olayı değerlendirmek üzere yeniden toplanmış üniversite senatosu ve 'Prof.' unvanını geri almaya karar vermiş... Üniversitenin kararını üniversitelerarası kurul da onaylamış... Karar milli eğitim bakanlığı kanalıyla başbakanlığa sevk edilmiş; "Ancak" diyor Ekmekçi, "Nedense başbakanlıkta kaldı her şey..." Emin Çölaşan'ın çizgi arkadaşı Ekmekçi, 'Baba Çölaşan' için, soyadıyla oynayarak, "Ankara'nın çöllerini de aşar" tespitinde bulunmuş 1974'te... 'Ateş Hattı' programında, Emin Çölaşan'ın iki konuda aşırı hassas olduğu ortaya çıktı. Biri, kendisinden 'minik kuş' diye söz edilmesi... Aslında haklı; çünkü yıllarca kendisinden aldığı bilgileri "Minik kuş dedi ki" diye okurlarına aktardığı kişiyle şimdilerde yolları ayrıldı; 'minik kuş', son zamanlarda Çölaşan'ın deyimiyle 'dinci' bir kanalda pazar günleri program yapıyor... Emin Çölaşan'ın hassasiyet gösterdiği ikinci konu ise soyadıyla oynanması... 'Çöl' ve 'aşan' gibi kolayca benzerleriyle yer değiştirilebilen iki sözcükten oluşan soyadı gerçekten zaman zaman ona azizlik edebiliyor... Programın duyurusunu yapan bir gazete 'Çölaşan' soyadını kimbilir nasıl değiştirmişti ki, Hürriyet yazarı küplere bindi... Acaba Hürriyet yazarı çeşitli anlamlara gelecek biçimde oynanabilen 'Çölaşan' soyadını değiştirmeyi düşünür mü? Nasıl olsa, babası, yıllar önce adıyla birlikte soyadını da değiştirmiş... Şaşırma sırası sizde, değil mi? 'Hidro-Meteoroloji' dergisinin Mart-Nisan 1974 tarihli sayısında (Yıl X-1, S. 67, sayfa 28), dönemin meteoroloji mühendisleri odası başkanı Hüseyin Avni Sağesen, Ümran Emin Çölaşan'ın bir 'eski adı' olduğunu söylüyor. Sağesen'e göre, Emin Çölaşan'ın babasının 'eski adı' M. Atıf İnal imiş... Babasının eski soyadını benimserse 'Emin İnal' haline geleceği için, soyadı yüzünden çektiği sıkıntılardan bütünüyle kurtulacaktır Hürriyet yazarı... Bence düşünmeye değer; değil mi Emin İnal?
tkivanc@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|