YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Kültür

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama


Aşkın ŞİİR hali

Şairin sevdiğine armağan ettiği şiirler, çoğu kere herkesindir. Leyla ile Mecnun'dan Nazım'la Piraye'ye farklı aşklar, farklı ifade edilse de, şair Aragon'un dizesinden öteye söz yoktur; "mutlu aşk yoktur".

'Bir tek aşk yoktur gözyaşı dökmeksizin / Mutlu aşk yoktur ama / Böyledir ikimizin aşkı da" der Aragon ünlü dizelerinde... Ya Ahmet Arif ; "Terk etmedi sevdan beni, aç kaldım, susuz kaldım, hayın, karanlıktı gece / Can garip, can suskun, can paramparça / Ve ellerim kelepçede / Tütünsüz, uykusuz kaldım / terk etmedi sevdan beni".

Nice şair, aşklarını, canlarının parçası sevgililerine en güzel kelimelerle ifade etmiş. Her okuduğumuzda içimizi titreten bu şiirlere rağmen Leyla ile Mecnun'dan, Nazım Hikmet'le adına onlarca şiir yazdığı Pirayesi'ne, heykeltıraş Rodin'le Camille Claudel'e, Maria Callas'la Aristotelis Onasis'e, Elizabeth Taylor'la Richard Burton'a insanlığın aşk tarihine baktığımızda görüyoruz ki, aşk öykülerinin sonu pek de mutlulukla noktalanmıyor. Atilla İlhan'ın unutulmaz şiirinde dediği gibi "Ayrılık da sevdaya dahil" ama, yine de Ahmet Arif sevgili gittiğinde geride kalan âşığın hislerini, "Yokluğun, cehennemin öbür adıdır. Üşüyorum, kapama gözlerini" sözleriyle binlerce aşık adına özetliyor dizelerinde. Ve devam ediyor: "Canımın gizlisinde bir can idin ki / Kan değil sevdamız akardı geceye / Sıktıkça cellad kemendi... / Duymak, gözlerinde duymak uç-ağaçları / Susmak, gözlerinde susmak / Ustura gibi... / Gözlerin hani?" Ya da Necip Fazıl'ın dediği gibi: "Aşk korkuya peçedir, korku da aşka perde/Allah'tan nasıl korkmaz insan onu sever de..."

"Muhibbi mahlasıyla yazan Kanuni Sultan Süleyman ise aşkın mihverini değiştiriyor; daha sofistike ve somut bir eksene oturuyor aşk onda: "Stanbul'um, Karaman'ım, diyar-ı mülket-i Rûm'um..."

Ayrılık da sevdaya dahil...

Evet, ayrılık da sevdaya dahil, çünkü; "Ayrılanlar hala sevgili / Hiçbir anı tek başına yaşayamazlar / Her an ötekisiyle birlikte, her şey onunla ilgili / Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar / Gittikçe genişleyen yakılmış ot kokusu / Yıldızlar inanılmayacak irilikte / Yansımalar tutmuş bütün sahili / Çünkü ayrılmanın da vahşi tadı var / Öyle vahşi ki dayanılır gibi değil / Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil / Ve yalnızlık..." çakmaktaşı gibi sert ve keskin..."

Nazım Hikmet, Pirayesi'ne ve tüm diğer sevgililerine sözleri birleştirip buketler sunuyor, ama... "Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli / belini sarmayalı / gözünün içinde durmayalı / aklının aydınlığına sorular sormayalı / dokunmayalı sıcaklığına karnının / yüz yıldır bekler beni / Bir şehirde bir kadın / Aynı daldaydık / Aynı daldan düşüp ayrıldık / Aramızda yüz yıllık zaman / Yol yüzyıllık / Yüz yıldır alacakaranlıkta / koşuyorum ardından"

Mehmet Ocaktan "Aşk Meleği"nde ruhuna akan aşkı anlatıyor: Yaşamayı ve ölmeyi unuttuğumda / günde beş vakit / gaybımda parçalanıp / çoğalıyor alnımı koyduğum / hayallerin yabani yengeci. / Ve yıllardır dünyanın kapılarında/ yaktığım bir ateşle taşıyorum / ruhuma akan, ruhumu akıtan aşkları. Aşk bir satrançtır kimi zaman... İşte Cihan Oğuz'un dizeleri; "Son hamle yine kalbine çekincesiz / Gökyüzüne bağımlı bulutların arasından / Sızan o yağmur tanesi, belki şaşkın bir yıldız / Nasıl incitirse ve ansızın yeni korkular yüklerse / Öyle şimdi dilimde donup kalan söz-aşk mat!"

Ve sevilenler gider, ayrılık geride kalanı acıtır. İşte Orhan Veli ve Ümit Yaşar Oğuzcan; "Ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda / Dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle / Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, kelimelerinse bu kadar kifayetsiz olduğunu / Bu derde düşmeden önce / Bir yer var biliyorum / Herşeyi söylemek mümkün; Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum / Anlatamıyorum." "Kal dersen, dağlarca severim seni / Bir deniz olurum ayaklarında / Aşk bu, özleyiş bu, hiç belli olmaz / kalbim duruverir dudaklarında / Ya da unuturum kim olduğumu / Hatırlamam belki adımı bile / Belki de çıldırır deli olurum/Sana kavuşmanın heyecanıyla" Belki de gidenleri unutmak, yalnızlığı kabullenmek lazımdır, Can Yücel'in dediği gibi; "Düştüğüm yer öyle açık seçik ki / Başucumda bir sen varsın, bir de evren / Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi / Yalnızlığım, benim çoğul türkülerim / Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi."

Tıkır tıkır aşk

Kapitalizmin boşluksuz ve kusursuz bir şekilde yayılıp doldurduğu günümüzün modern dünyasında her şey gibi 'aşk' da, sistemin işlemesinde bir araç artık.

Aşk ve para, yan yana gelmesi en imkansız, en aykırı iki kelime olmasına rağmen bu çağın bir gerçekliği olarak pekala birarada bulunabiliyor ve duyguları, özgür iradeleri programlanmış masum insanların, samimiyet ifadeleri bir zorunluluk halini alıp çıkıyor. Bugün aşk ve aşktan neşet eden ne varsa paraya tahvil ediliyor. Sistem aşkla (da olsa) tıkır tıkır işliyor.




Kağıda basmak için tıklayın.

Plastik nesne: Kent
"Sanat Dünyamız" dergisi, son sayısında "kent"i teşrih masasına yatırıyor. Kent bütününü plastik bakış içinde değerlendirerek, kent ve sanat yapıtı ilişkisini sorguluyor.
Zeugma'da bundan sonra...
Gaziantep Müzesi'nde görevli Arkeolog Mehmet Önal, müzenin mevcut salonlarının, Zeugma antik kentinde geçen yıl yapılan acil kurtarma kazıları sırasında bulunan eserleri dahi sergilemeye yeterli olmadığını belirtti. Önal, yaptığı açıklamada, bundan sonra Zeugma'da yapılması gerekenlere değindi. Zeugma antik kentinin üçte birinin Birecik Barajı gölü altında kaldığını anımsatan Önal, şu görüşlere yer verdi: "Ancak, antik kentin üçte ikilik bölümü, suyun ulaşamadığı alanda. Antik kentin tiyatro, hamam, agora, cadde ve villaları, antepfıstığı ağaçlar altında uyuyor. Kazılarda çok sayıda fresk ve mozaik bulundu. Gaziantep Müzesi'nin mevcut salonları bunların teşhir edilmesine yetmiyor. Oysa bunlar sergilendiği an Gaziantep Müzesi, mozaik ve freskte Türkiye'de ilk sıraya yükselecektir. Zeugma kazılarında 100 bini aşkın mühür baskısı bulunarak, dünya rekoru 4`e katlanmıştır." Zeugma açık hava müzesi için başlayacak kazı çalışmalarına da profesyonel arkeologların görevlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Önal,'Kazı alanında her yıl en az 8 ay kazı yapılmalı." dedi.


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED
Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...