![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Saf azınlığın anlamak istemediği"Atatürkçülük, statükocuların son sığınağı oldu" diyordu emekli büyükelçi. Haksız mıdır? Oysa, asker ve sivil bürokratın, Köy Enstitüsü kökenli yarı aydınların, "halkçı" geçinen politikacıların savunduğu bazı biçimsel ve totaliter düzenlemeler, meşruiyetini Mustafa Kemal'den almakla birlikte, Atatürkçülük değil, "İnönücülük"tür. Attila İlhan, bu konuda handiyse bir kamyon laf etti. Bir de kitap yazdı, yanlış hatırlamıyorsam. İnönü'nün Stalin'den mülhem "kültürel ilerleme projesi", Atatürkçülüğü eksen almış görünse de, temelde Mustafa Kemal'in yapmak istediklerinden farklıydı. Atatürk, ister beğenin ister beğenmeyin, meşruiyetini "Kuva-yı Milliye" ve ona ruhunu veren "Müdafaa-i Hukuk"tan alıyordu. (En azından "Birinci Meclis" lağvedilinceye kadar böyleydi bu. Çünkü, millî mücadeleye öncülük eden ilk meclis, "militer" bir müdahaleyle alaşağı edilmiş, yerine "toplama" üyelerden oluşma bir meclis kurulmuştu.) İkinci Meclis'in görevi, "üstyapı devrimi" olarak adlandırılan değişiklikleri "meşrulaştırmak", daha doğrusu yasal bir çerçeveye kavuşturmaktı. Üstyapı devrimleri, ümmet kültürü üzerine "ulusal" bir devlet monte etmeyi öngörüyordu. Yani, yönetici ve elit sınıf, "Misak-ı Millî" çerçevesinde, yeni bir toplum oluşturmaya çalışıyordu. Dil ve tarih Kurumu, bu amaca (ihtiyaca) yönelik olarak kuruldu. Tıpkı Pirandello'nun "7 Kişi Yazarını Arıyor" oyununda olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti devleti, kendisine uygun bir "halk" arıyordu. Yönetici sınıf bu arayışını, Prof. Asaf Savaş Akat'ın belirttiği gibi, "30'lardan itibaren o devir Avrupa'sının modasına uyarak totaliter bir yapı içinde, resmî literatürümüze 'tek parti rejimi' diye geçen bir diktatörlükle yürüttü." İşte bu yordamın ete kemiğe büründüğü ideolojinin adıdır İnönücülük. Atatürk, kökeni Sümer ve Hititler'e dayanan, Anadolu topraklarıyla ve bu topraklardan türeyen kültürle harmanlanmış bir ulus yaratmayı öngörüyordu, İnönü ise "Yunan/Latin" kültür değerlerine bağlı devşirme bir topluluk... Fazla mı iddialı olur, bilmiyorum; Atatürk, İsmet Paşa'ya göre daha "yerli"ydi, yüzü bu topraklara daha dönük... İnönü'ye göre "çağdaşlaşma"nın "olmazsa olmaz" şartı birtakım uyduruk Grek filozoflarını özümsemek, Fransız "musette" havalarını dinlemek, gariban köy çocuklarına mandolinle Mozart ve "menuetto" çaldırmaktır. "Köy Enstitüleri" ve "Halkevleri", tamamen bu amaca hizmet için kurulmuşlardır. İşin adı "Atatürkçülük"tü. Ama, Atatürk'ün büyük değer atfettiği "irade-i milliye" kavramı ve "Müdafaa-i Hukuk" ruhuyla ödeşmeyi/hesaplaşmayı kendisine hedef seçmiş bir Atatürkçülük... Attila İlhan, "İnönücülük, totaliter bir ideolojidir" diyordu; halkın değer tercihlerine yabancılaşmış bir "kast"ın, tek parti diktatoryası sırasında ürettiği ve yarınların dinamizmini taşımaktan uzak, baskıcı, jakoben bir ideoloji... "İnönü Atatürk'ü doğru okuyamadı mı?" diye sorulabilir. Doğru okusaydı, sonuç belki farklı olurdu, ancak tarih, kaçınılmaz olarak bu "sonuç"u da tasfiye ederdi. Çünkü, dünyadaki gelişmeler, "CHP-bürokrasi-kemalizm" eksenini hayatın dışına itti. Kemalizm adına "İnönücülük" yapan saf azınlığın anlamadığı, belki de anlamak istemediği bu...
meyavuz@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|