YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

İslam'ı protestanlaştırma projesi

Rönesans, Reformasyon, Aydınlanma Çağı, Sanayi Devrimleri, İngiliz, Fransız ve Alman Devrimleri'nden sonra Batı'da çok yönlü bir siyasi, ekonomik, kültürel ve entelektüel dönüşüm yaşandı: Bu dönüşüm, Batı ülkelerinin her bakımdan büyük meydan okumalar geliştirmeleriyle, dolayısıyla şu an dünyada şu ya da bu şekilde de olsa hakim olan kavramları, kurumları geliştirmeleriyle ve nihayet dünya üzerinde çok yönlü bir hegemonya kurmalarıyla sonuçlandı.

Batı ülkelerinin dünya üzerinde kurdukları bu çok yönlü hegemonya, hem gerçek, hem de sanal boyutlar kazanarak sürüyor. Ancak bu hegemonyanın insanlığa ne kazandırdığı, nereye doğru gittiği ve nasıl sonuçlanabileceği, öncelikli olarak Batı'da yoğun olarak tartışılıyor: 20. yüzyılın ilk yarısı, Batı hegemonyasının en kanlı, en ürkütücü sonuçlarına tanık oldu: İki büyük dünya savaşı yaşandı. Ve Batı hegemonyasının kavramlarını ve kurumlarını üreten Avrupa, 400 yıllık modern tarihi boyunca ilk kez kendi fiziki / doğal coğrafyasına hapsoldu. Şu an, Avrupa, bu durumdan çıkmanın yollarını araştırıyor.

Batı hegemonyasının ürettiği meydan okumadan en fazla etkilenen coğrafya, İslam coğrafyası oldu. İslam coğrafyasının merkezinde yer alan Osmanlı'nın tarihe karışması, İslam medeniyetinin de tarihe karışması anlamına geliyordu. Şu an İslam coğrafyası da, tıpkı Avrupa gibi yaşadığı tıkanmışlık, kıstırılmışlık halinden kurtulmanın yollarını araştırıyor.

Ancak Avrupa ile karşılaştırılınca İslam dünyasının yaşanan travmayı, türbülansları (alt-üst oluşları) aşabilme konusunda kısa vadede daha az şanslı olduğu gözleniyor. Ama orta ve uzun vadede İslam dünyasının yaşadığı türbülansları aşabileceğine dair önemli göstergeler var...

İlk gösterge şu: İslam dünyasında Müslüman toplumların deneyimlerinin ürünü olmayan ama tepeden monteleme yoluyla müslüman toplumlarda uygulanmaya başlanan Müslümanlık-dışı değişim, yenileşme projeleri tutmadı; bu toplumları yepyeni türbülansların, çözümsüzlüklerin, yapay ama ciddi sonuçları olan kavgaların ve tıkanmaların eşiğine getirdi.

İkinci önemli gösterge ise 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İslam dünyasında İslam'ın anlam haritalarını, anlamlandırma pratiklerini yeni entelektüel, siyasi, toplumsal projelere dönüştürme çabası ile yeniden icat ve inşa etme çabası içinde olan ciddi oluşumlar ortaya çıkmaya başladı. Şu an bu oluşumlar, hem içerden hem de dışardan yoğun baskı ve sindirme operasyonlarıyla karşı karşıyalar; ama önümüzdeki on yıllarda bu baskı ve sindirme operasyonları da tıpkı öncekiler gibi geri tepecek.

Nitekim bunun emareleri de görülmeye başlandı: İslam dünyasında hem dünyanın, hem de kendi sorunlarının farkına varan, bu sorunları anlamlandırabilen ve yeni sorular sorarak yeni formülasyonlar yapabilen yepyeni, genç bir entelektüel ve elit kuşak ortaya çıktı. Bu genç kuşaklar ne yapabileceklerine ve neler yapılabileceğine dair önemli entelektüel buluşlar yapıyorlar; yeni bir medeniyet sıçramasının mümkün yollarını araştırıyorlar.

Amerikalı İslamolog Richard Bulliet, bu gerçeği şöyle açıklıyor: "İslam dünyası, son yüzyıl içinde, son bin yılın en büyük, en yaratıcı entelektüel ve spiritüel dönüşümünü gerçekleştirdi." (Islam: The View from the Edge, Columbia UP, 1994, s. 5)

Hegemonik güçler bu gerçeği çok iyi gördükleri için, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra "Kızıl tehlike"yi bertaraf veya tasfiye ederek, yerine "Yeşil tehlike"yi icat ettiler. Ve en büyük stratejilerini "İslam fundamentalizmi" olarak adlandırdıkları ve terörle, fanatizmle özdeşleştirerek mahkum etmeye çalıştıkları İslam dünyası, özellikle de Osmanlı coğrafyası demek olan Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu coğrafyasını eksene alarak geliştirme çabası içindeler. 20. yüzyılda Osmanlı'nın tarih sahnesinden çekilmesi ile oluşan vakum'un (boşluğun) bölge ülkeleri, bölgenin aktörleri ve dinamikleri tarafından doldurulmasını önlemeye çalışıyorlar. Tam 75 devletin yer aldığı Osmanlı coğrafyası ve hinterlandına hem doğrudan, hem de dolaylı olarak (yani kendi hegemonyalarını ve çıkarlarını garanti altına alacak proje ve stratejileri uygulayarak) kesinkes yerleşmeninin yollarını araştırıyorlar.

Görünürdeki hedef, Osmanlı coğrafyasının ve hinterlandının doğal, ekonomik zenginliklerini ve kaynaklarını kontrol etmek. Ama asıl hedef, Osmanlı'dan boşalan vakumun bölgedeki aktörler, dinamikler tarafından doldurulmasını engellemeye çalışmak. Bunun için jeo-ekonomi yoluyla jeo-politik yapıyorlar.

Bu proje ve stratejilerin tutması için iki projeyi aynı anda uygulamaya koyuyorlar. Birincisi, ne yapıp edip İslam'ı terörle, fanatizmle özdeşleştirerek mahkum etmek. İkincisi de, İslam'ı protestanlaştırmaya, yani İslam'ı sadece bireysel bir inanç meselesi haline getirerek ve İslam'ın bu dünyaya, hayata ilişkin entelektüel, siyasi, ekonomik, kültürel taleplerini iptal etmeye çalışmak.

İlk projenin, bir süre sonra, tutmayacağı anlaşılacak. İkinci projenin, yani İslam'ın protestanlaştırılması projesinin tutup tutmaması ise, İslami siyasi, entelektüel, ekonomik, toplumsal söylemlerin ve oluşumların bu projeyi püskürtebilecek imaginatif, yaratıcı, ufuk ve çığır açıcı adımlar atıp atamayacaklarına bağlı olacak.


14 ŞUBAT 2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Yusuf KAPLAN

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...