|
Halka gerçekleri anlatmak gerekiyor
Bir ülke ekonomisi düşünün ki, halkı yıllardır, "Aman biraz kemer sık yakında düze çıkacaksın" diye "uyutulsun" sonra da bu günlere, "paramparça bir ekonomiye" gelinsin. Ve yine halka "dişini sık kurtulacaksın" denilsin.
Olur mu böyle bir şey? Oluyor işte.
Hükümetin uyguladığı istikrar programı ile artan durgunluk, yoğun işçi çıkarmalarını da gündeme getirdi. Henüz programın birinci yılının son yedi ayında işten çıkarılanların sayısı 120 bin olarak açıklandı. Ama Başbakan Yardımcısı Bahçeli "Altı ay sabredin her şey düzelecek" diyor.
Doğru mu söylüyor acaba?
Halka mutlaka doğruları söylemek ve onları "kısa sürede mutlu günler gelecek" edebiyatı ile uyutmamak gerekiyor.
Ataköy Karakolu'nda, "Ağbi bize zam yapacaklar mı?" sorusunu sorup, umutla yüzüme bakan polis memurundan emekli vatandaşa, ev kadınından geçim sıkıntısı çeken işçiye, memura, hatta şimdi sanayicilere bankacılara kadar herkese doğruyu söylemek ve onlara "yanlış umut" vermemek gerekiyor.
IMF'nin de uygun gördüğü İstikrar Programı'nın tek ve en önemli hedefi "enflasyonu aşağıya düşürmek". Enflasyonu en çok azdıran şeyin "piyasaya karşılıksız para sürülmesi" olduğu gözönüne alınarak Merkez Bankası'nın para basma koşulu, "yurtdışından gelecek döviz kadar para basılması" şartına dayandırılmıştır. Ne kadar döviz girişi olursa o kadar piyasaya Türk Lirası sürülecektir.
Bunun için döviz sepeti oluşturulmuş ve döviz fiyatları üç yıl önceden tespit edilmiştir.
Bu programın "piyasadaki para miktarını sınırlayarak piyasayı daraltacağı ama bu arada dışarıdan yabancı sermaye girişi ile de büyümeyi sağlayıp ekonomiyi "düşük enflasyonlu" bir dengeye oturtacağı" düşünülüyor.
Sıkıntı bir yıl ertelendi
Geçen yıl bu programın "nasıl bir yıkıntı getireceği" tam olarak anlaşılamamıştı. Çünkü "faiz geliri" ile ek gelir sağlayanlar, faizlerin düşmesiyle tasarruflarını bankalardan çekip piyasaya sürmüşler, mal alıp piyasalarda "geçici bir canlanma" sağlamışlardı. Bu durum da piyasaları pek zorlamamış ve ekonomide de belli bir büyümeyi sağlamıştı.
Sırf bu yüzden "ekonominin sıkıntısı" bu aylara kadar ertelenmişti. Artık ertelenecek bir durum kalmadı.
Ülkeye döviz girişinin en önemli iki kaynağı "ihracat" ve "turizm gelirleri"dir.
Türk Lirası'nın aşırı değerli tutulması yüzünden ihracatçılar yanık vaziyetteler. İhracat neredeyse tamamen durma noktasına gelmiştir.
Turizm gelirleri için de "ülkemizin tanıtılması" hem de "ne kadar sakin ve rahat bir ülke" olduğunun anlatılması gerekir.
Oysa, sağolsunlar, bu iktidar sayesinde "yedi düvelle" kavgalı haldeyiz. Turizmcilerin örgütü TÜRSAB, gazetelere ilan vererek yardım istiyor. Yani turizm gelirlerinden de bir "umut" yok.
Bu umut olmayınca da "ekonominin çökeceği" savı güç kazanıyor. Onun için reeli gayrı reeli, mali piyasası, ihracatçısı, ithalatçısı herkesin ağzında aynı söz var:
"Ne oluyor? Ne olacağız?"
İstikrar Programı'nın özü, "enflasyonu düşürmek için daraltılan piyasadaki güçsüz firmaların batması, ayakta kalan güçlü ve verimli firmalarla ekonominin yeniden yapılanması"dır.
Hükümetin anlamak istemediği durum budur. Bu program değil iki yıl, altı ay daha böyle devam ederse, Türk ekonomisinin yapısı gereği ayakta kalacak firma sayısı bir elin parmaklarını geçemeyecektir. Bu firmalarla da ekonomiyi "yeniden yapılandırmak" pek mümkün olmayacaktır.
Çünkü ekonomi kalmayacaktır.
15 ŞUBAT 2001
|