YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Ülkeyi karartmak istemiyorsak...

Türkiye'de istikrarlı olan tek şey galiba istikrarsızlık. Geçen haftayı, neredeyse bütünüyle, Esad Coşan Hocaefendi'nin vefatı sonrası çıkan 'defin yeri' ihtilâfı konusunda 'hukukun üstünlüğü' ilkesini fazlaca önemseyen yorumlarla geçirdik; Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in 'eşitlik' vurgulamasını en 'anti-Sezer' bilinen kalemler bile alkışladı... Bu hafta ise, iki kişinin Silopi'de ortadan kaybolması üzerine suspus durumdayız. Oysa bizim suspus kalmamız bir anlam taşımıyor; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) devreye girdi bile.

Silopi'deki 'kayıplar' artık geride kaldığını sandığımız 'fâili meçhuller' dönemini hortlatma ihtimali taşıdığı için ayrıca önemli. İnsan Hakları Derneği (İHD), son on yılda, Güneydoğu Anadolu bölgesinde gözaltına alındıktan sonra sırra kadem basan insanların sayısını 301 olarak bildiriyor. HADEP Silopi ilçe başkanı Serdar Tanış ile üye Ebubekir Deniz'in en son Jandarma komutanlığına girerken görülmeleri, onlarla önceki olaylar arasında paralelik kurulmasına sebep oluyor. İki HADEP'linin kendilerine geldiğini önce inkâr eden resmi çevreler, daha sonra, "Geldiler, ama hemen ayrıldılar" açıklamasını yaptılar... Jandarma, kaybolan HADEP'lilerden birinin kendilerine 'muhbirlik' yaptığını açıkladı, ama nedense bu açıklama üzerinde duran olmadı.

Güneydoğu'da bir süredir koyu bir sessizlik hüküm sürüyor; kimi, bunu, fırtına öncesi sessizlik olarak görme eğiliminde. Oysa, Diyarbakır emniyet müdürü Gaffar Okkan'ın suikastı sonrasında bölge halkının sağduyusu övülmüştü. Devletin bölgeye gönderdiği görevlilerin durumun normalleşmesine yarayacak girişimlerde bulunması dileklerinin en üst düzeyde dile getirildiğini de hatırlıyoruz. Bu sebeple, eski günleri hatırlatan 'kayıplar' endişe verici.

Endişeleri artıran bir unsur da, aradan neredeyse bir ay geçmesine rağmen Okkan suikastını gerçekleştiren eylemcilerin yakalanamamış olması. Eylemi 'Hizbullah' veya 'PKK' gibi yerel örgütlerden birinin gerçekleştirdiği yolundaki tespitleri destekleyecek herhangi bir bulguya ulaşılamadığı anlaşılıyor. Bu durum da, bölgeden başlayarak bütün ülkeye yayılan karamsarlığa ve hiç kimsenin işine yaramayacak spekülasyonlara yol açıyor. Devletin, bir ilin güvenliğini emanet ettiği üst düzey görevlisinin hayatına kasteden suikasta engel olamaması, altı polis hayatını kaybettiği halde aradan bunca zaman geçmesine rağmen, güvenlik güçlerinin eylemi gerçekleştirenlere ulaşamaması gerçekten ilginç.

Bir yandan kayıplar, diğer yandan en az 15 kişinin katıldığı bir suikast eylemi fâillerinin ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşabilmeleri, Şubat 1999'dan sonra girilen yeni dönemin mantığına ters düşüyor. PKK terörünün belinin kırıldığı, Hizbullah örgütünün tasfiye edildiği bir süreç bu; bu yüzden içinden geçtiğimiz süreçte suikastlar ve kayıplar bir tür 'anakronizm' (zamanı şaşırma) teşkil ediyor.

Silopi'deki iki kayıp üzerine günlerden beri yapılan yayınlar ilgilileri harekete geçirmeye yetmedi; oysa Türkiye'nin ilişkileri, bu tür olayları, kendisinden başka ülkelerin ve uluslararası kurumların da ilgi alanına sokuyor. AİHM'nin yapılan bir başvuruyu derhal incelemeye alarak konu hakkında Türkiye'nin savunmasını istemesi bizdeki ilgisizlikle tezat teşkil ediyor. Kıpırdamak ve hak ettiği ciddiyetle konunun üzerinde durarak gerçeğe ulaşmak zorundayız.

İki kayıp geçmişin 'fâili meçhul' olaylarını hortlatma istidadı taşıdığı gibi, Gaffar Okkan'ın hayatına kasteden eylemcilerin sırra kadem basması da, dosyaları hâlâ açık siyasi cinayetleri hatırlatıyor.

Yolsuzluk skandallarıyla çalkalanan, ekonominin iflâs manzarası verdiği bir ülkede terörün fâili meçhuller eşliğinde azması, o ülkeyi iyice 'yönetilemez' hale getirir. Devlet içinde çetelerin var olduğu gerçeği yargı onayı gören Türkiye, son olayların moral çöküntüsü eşliğinde, iyice istikrarsızlığın pençesine düşüyor. Ülkedeki tek istikrarın istikrarsızlık olması karşısında utanmalıyız.

Esad Coşan olayında 'hukukun üstünlüğü' çizgisinde hareket ettiği mesajını veren Cumhurbaşkanı Sezer, Gaffar Okkan'a karşı düzenlenen suikastla ve Silopi'de ortadan kaybolan iki HADEP'linin âkıbetleriyle ilgilenmeyi düşünmez mi?

Düşünmesi gerekiyor.


15 ŞUBAT 2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Fehmi Koru

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...