![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Al lafı, koy rafa..Nasıl anlatmalı ki? "Zaman" ve "değişim" kavramlarını görmezden gelip, eski bilgileri, takılmış plak gibi tekrarlamayı bir hüner ve bir erdem gibi sunanlara, çağdaş gerçekleri nasıl anlatacağız? "Anakronizm"in ne olduğunu, defalarca yazdık.. Yunanca'da "ana" kelimesi, "geride" anlamını taşıyor.. "Kronos" da "zaman" anlamına geliyor.. Saatlere de, "krono-metre" denilmez mi? Zamanı şaşırmak ve bugüne dünü taşımak ise, "anakronizm" kavramı ile ifade ediliyor Batı dillerinde.. Zaman sırasını şaşırmak, çağdaş gereklere uyumsuzluk, bir olayın tarihini karıştırmak, hep "anakronik" davranışlardır. Örneğin Fatih Sultan Mehmed'i konu alan bir filimde, Padişah'ın kol saati takması ve atlıların asfalt üzerinde koşarken, elektrik direkleriin yanından geçmesi, dramatik bir anakronizmdir.. Kanuni döneminde İstanbul'a Habsburg'ların elçisi olarak gelen Baron Busbek de, "Türkler tarihi olayları anlatırken, Hazreti Süleyman'la, Muhteşem Süleyman'ı karıştırırlar" der.. Tarihin belirli bir dönemine takılıp, bugün de onu sürdürmeye kararlı olan insanlara, "uçuk" diye bakarız.. Örneğin Yeniçeri'lerin fetihlerine hayran olan bir kişi, 2000'li yıllarda, başına keçe külah, ayağına Yeniçeri şalvarı ve beline pala takıp dolaşsa, onu akıl hastası diye yakalarlar.. Ya da Hitler'lerin, Mussolini'lerin, Stalin'lerin ağır bastığı 1930'lar dünyasına özlem duyan ve fındık bıyık bırakıp, "Yahudiler yok edilmelidir" diye Führer nutukları atan kişi, ya tımarhaneye, ya hapishaneye gider. Siz hiç, 2000'li yıllarda, "Çıktık açık alınla-10 yılda her savaştan" diye bir ağızdan marş söyleyip, 1933'ü bugüne taşımaya kalkan kalabalıklara rastladınız mı? Ya da, rahmetli Org. Fahrettin Altay'ın süvari birliklerinin İzmir'e girişine hayran olup, 2000'li yıllarda motorize birlikler yerine süvari alayları kurmaya çalışan bir general hayal edebilir misiniz? İstanbul'un işgalini Atatürk'e Mors alfabesiyle bildiren telgraf memuru Manastırlı Hamdi Bey'in ruhu muazzep olmasın diye, P.T.T.'nin (veya Telekom) özelleştirilmesine karşı çıkılabilir mi? "Güneydoğu Sorunu"nun içeriğine veya din-devlet ilişkilerine (laiklik) yahut "bağımsızlık" kavramına, 1925'in şartları geçerliymiş gibi bakılabilir mi? Norveç'in, Fransa'nın, Belçika'nın, Polonya'nın Alman işgali altında bulunduğu, İngiltere ile Almanya'nın "Dünya Savaşı"nın çarpışan tarafları olduğu 1942'de, bugünkü "Avrupa Birliği"ni hayal edebilir miydiniz? İstanbul kadar, Ankara kadar, Adana kadar Türk olan Selanik'in, bir yıl sonra sınırlarımız dışında kalacağını, Balkan Savaşı'ndan bir yıl önce, 1911'de düşünebilir miydiniz? Bırakın 1960'lardaki, 1970'lerdeki söylemlerini.. 1980'li yıllarda Turgut Özal'ın "yeniden-yapılanma projesi"ni, "bu bir Latin Amerika modelidir" diye reddeden Bülent Ecevit'in, 2000'li yıllarda ekonominin yönetimini, İMF görevlisi Cotarelli'ye teslim edeceğini, rüyanızda görebilir miydiniz? Nasıl anlatabiliriz ki? "Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşalım" diye ter-ter tepinirken, Orta Çağ'ın tek sesli modelini siyasete ve düşünce hayatına uygulamak isteyen bir ideoloji, nasıl "resmi" olabilir?.. Başbakan "Renault"dan inip "Hyundai"ye binince, Kore Fransa'dan daha yakın müttefik ve NATO da, hiç olmamış olur mu? ŞAKA
Aşıklar Günü yetmedi!..
Bu "Aşıklar Günü", kesinlikle yerli-malı değil.. Adı üzerinde, bu gün Aziz Valentine'in (St. Valentine) anısı üzerinde oluşturulmuş.. Amaç da, sevenlerin birbirini hatırlaması ve birbirlerine hediye almasını sağlamak.. Yani, tüketicileri kışkırtan bir gün.. "Aşıklar Günü" yerli-malı olmasa da, durgun piyasaya ilaç gibi geldi.. Acaba bir tane de, "koalisyon aşıkları" diye bir yerli-malı gün icad edip, piyasaya bir nefes daha versek mi? TEBESSÜM
Ekmek de bir "tehdit"tir!..
Bizde, her toplumsal gerçeği "rejimin tehdidi" veya "Cumhuriyet'e yönelmiş tehlike" olarak görmeyi sevenler var ya.. Onları mutlu edecek bilgilere rastladık internette.. "Allworld.net"de, "Günün Şakası" (Joke of the day), "Ekmek Tehlikelidir" başlığını taşıyordu.. Evet.. Ekmek de tehlikelidir!.. Çünkü.. -Suçluların yüzde 98'i ekmek yemektedir. -Ekmek yenilen evlerde yetişmiş çocukların en az yarısı, zeka testlerinde düşük puanlar almaktadır. -İşlenilen bütün suçların failleri, mutlaka son 24 saat içinde ekmek yemiş kişilerin arasından çıkmaktadır. -Ekmek, uyuşturucu gibi, bağımlılık yapmaktadır.. Ekmeği kesilip, sadece su verilen kişiler, 24 saat sonra, "bir lokma ekmek" diye yalvarmaya başlamaktadır. -Ekmek fırında 200 derecenin üzerindeki sıcaklıkta pişirilmektedir.. İnsan vücudu bu kadar ısıya dayanamaz.. -Ekmek yiyenlerin büyük çoğunluğu, ne tarihe, ne müspet ilimlere, ne çağdaş gelişmelere ve gerçeklere ilgi duymaktadır.. Ekmek yiyenler, büyük çoğunlukla, gazetelerde gördükleri her habere inanır.. -Nefes borusuna ekmek kaçanlar arasında, ölenlere rastlanmaktadır.
mehmetbarlas@attglobal.net
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|