Kirli adam ve Türkiye

Anayasa değişikliği belirsiz bir zamana bırakıldı. Anayasa Mahkemesi'nin kararı ise, ek savunma için ertelendi. Bir süre daha Demokles'in kılıcı, Fazilet Partisi'nin tepesinde asılı duracak.

Bir yanda ekonomik belirsizlik; diğer yanda siyasi istikrarsızlık.

69'uncu madde değişikliği

FP odaktan kapanırsa, düşünce hürriyeti iyice kısıtlanacak. Çünkü, başörtülü Merve Kavakçı ile başörtüsü lehine sarfedilen birkaç cümle, bu partinin laik cumhuriyete karşı bir odak haline geldiğinin delili sayılacak.

Oysa, 1995'te Anayasa'nın 69'uncu maddesindeki değişiklik daha fazla özgürlük için gerçekleştirilmişti.

Anayasa Komisyonu'ndaki müzakereler sırasında ANAP'lı Mehmet Keçeciler, yeni getirilen düzenlemelerle, sadece temelli kapatılan partinin kurucularının ve her kademedeki yöneticilerinin değil, üyelerinin de siyasi yasak kapsamına alındığını, bunun bir iyileştirme olmadığını söyleyince, Komisyon Başkanı DYP'li Coşkun Kırca, şu cevabı vermişti:

"Biz, objektif mesuliyet halini getiriyoruz. Partinin kapatılmasına sebeb olmamışsınız; eskaza partinin kurucususunuz, veyahut herhangi bir kademesindeki yöneticisisiniz. O zaman siyasi yasağa çarptırılmayacaksınız. Odak durumunu tesbit için, Anayasa Mahkemesi, üyelerin de beyanlarına veyahut eylemlerine bakacak... Ayrıca, kapatılmış bir siyasi partinin mensuplarının, üye çoğunluğunu teşkil edeceği yeni bir parti kurulamayacağı hükmü de kaldırılıyor. Çünkü, bu, halkı cezalandırmak oluyor.

Coşkun Kırca, 69'uncu maddenin Meclis'teki müzakereleri sırasında da şöyle konuşuyordu:

"Anayasa Mahkemesi'nin bakması gereken husus, sadece kanuna aykırı eylemlerin işlendiğini tesbit etmekten ibaret kalmayacak, mahkeme, aynı zamanda, o partinin, bu tarz eylemlerin işlendiği bir odak haline geldiğini tesbit etmekle mükellef tutulacak. Bu da, siyasi partilerimiz açısından önemli bir teminattır."

Maalesef 28 Şubat atmosferinde bu teminat pek işlemedi. 3-5 kişinin konuşması, verilen bir iftar yemeği veyahut Meclis faaliyeti kapsamında sarfedilen sözler odak için yeterli sayıldı ve RP kapatıldı.

Fazilet'in durumu

Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ise, Fazilet'in devamdan kapatılmasını talep ederken, bu partinin kurucularının cezalandırılmasını istedi. Kanadoğlu, parti kurucusu iki milletvekilinin de (Mehmet Özyol ve İsmail Alptekin) milletvekilliğinin düşmesini talep ediyor. Oysa, Coşkun Kırca'nın açıklamalarında, kusura bağlı bir mesuliyetin geliştirildiği anlatılıyordu. Mehmet Özyol ve İsmail Alptekin sırf Fazilet Partisi'ni kurdukları için, neden cezalandırılsınlar? 5 yıl süreyle niçin siyaset yasağına uğrasınlar?

Üstelik FP'yi, RP'nin kapatılmasından önce kurmuşlar.

Bazı milletvekillerinin ve teşkilât mensuplarının Erbakan'a bağlılığı da, Fazilet'in Refah'ın devamı sayılabilmesi için yeterli değil. Bir manevi bağ ve miras söz konusu olabilir. Nitekim Anayasa Mahkemesi'nin Doğru Yol hakkında buna benzer bir kararı var. Mahkeme, Doğru Yol'un -o istikametteki bir çok işarete rağmen- Adalet Partisi'nin devamı olmadığı hükmünü vermişti.

69'uncu madde değişikliğinden önce, "Kapatılmış bir siyasi partinin mensuplarının üye çoğunluğunu teşkil edeceği, yeni bir parti kurulamaz" şeklinde bir fıkra mevcuttu.

Bu objektif kıstas, kaldırıldı. Artık devam halinin unsurları belli değil.

Tüzük, program ve eylemde süreklilik var mı, ona bakılacak.

FP'nin Avrupa Birliği'ni desteklemesi, Büyük Kongre'de iki rakip adayın mücadele etmesi, bu partinin Refah Partisi'nden farklı bir çizgide olduğunu göstermiyor mu?

Anayasa Mahkemesi, FP'yi odaktan da kapatsa, devamdan da kapatsa, kararı çok tartışılacak.

İyisi mi, demokrasinin gereğini yerine getirsin ve hiç kapatmasın.

Karaya oturan siyaset

Ankara'da herkes hükûmetin ömrüne dair hesaplar yapıyor. Ecevit'in, 1980 öncesi Türkiye'yi ne hale getirdiği halâ hafızalarda. 1970'li yılların sonunda başbakanlığı zamanında, büyük bir yokluk ve sıkıntı dönemi yaşanmıştı. 2001 de tıpkı 1979 gibi umutların kaybolduğu, olumsuz beklentilerin arttığı bir yıl olarak başladı.

Sanki Türkiye yönetilmiyor da bir yerlere sürükleniyor. Ecevit, gelişmelere hâkim olmadığı izlenimini yaratıyor.

Ekonomi batakta. Esnaftan, işçiye ve işadamına kadar kimse hayatından memnun değil.

Başbakan'ın Anayasa değişikliğindeki tavrı bile, kararsızlığının işaretlerini veriyor. Anayasa paketi iki defa, üstelik alelacele Meclis gündemine getirildi. Sözüm ona ortaklar anlaşmıştı. İki defasında da aynı hızla geri çekildi.

Madem, partiler kapatılmasın isteniyor, niçin gerekli hukukî düzenlemeler yapılmıyor?

Demokrasiyi içine sindiremeyen insanların yönetiminde, siyaset de karaya oturuyor.

Faili meçhuller

Susurluk'ta, mahkeme, İbrahim Şahin'e, Korkut Eken'e ve birkaç kişiye daha ceza verdi. "Günah keçileri" mahkûm olurken, "derin Susurluk" sürüyor. Gaffar Okkan cinayeti ve bu cinayeti takiben, 5 polisin taranması, iki Hadepli'nin, (Silopi İlçe Başkanı ve Yönetim Kurulu üyesi Serdar Tanış ile Ebubekir Deniz'in) kaybolması. Faili meçhuller başlıyor mu?

Enerji operasyonu bir türlü Cumhur Ersümer'e uzanamıyor.

Dinç Bilgin ile Zafer Mutlu halâ gazetenin başında.

İhlâs Finans'ın paralarını, çağdaşlaşma uğruna "İhlâs motorlara" akıtan Enver Ağabey'e methiyeler diziliyor TGRT'de.

Türkiye temizlenecek mi? Yoksa, tam keselenirken sular kesildiği için kirleri üzerinde kalan adama mı benzeyecek?