T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Korkanlar korkularında haklı mı?

Merkez medya, merkez güçlerin, kendisinin, askerin, sermayenin korkularını yansıtmaya devam ediyor. Art arda verilen kamuoyu araştırmalarıyla AKP'nin açık ara birinici parti çıkacağına, onun dışında iki ya da üç partinin barajı aşacağına ve bunun bir rejim krizi yaratacağına değiniyor.

Bu korku, açık bir şekilde sandıktan, sandıktan, oy tercihlerinden duyulan bir korkudur.

Bu tür korkular aslında “demokrasi krizi”ni ifade edeler. Demokrasi krizi başgösterince korku duyanlar korkuyu aşmak, daha doğrusu korkuyu yaratan koşulları ortadan kaldırmak için ülkeyi demokrasi fikrinden biraz daha uzaklaştıracak, duyulan korkuların arkasındaki gelişmeleri biraz daha tahrik edecek önerilerde bulunurlar.

Zira korku siyaset merkezli oluncu, öneriler siyaset dışı olur; öneriler siyaset dışı oldukça bu durum mevcut siyasi alanı biraz daha daraltır, merkez partilerin temsil kabiliyetini biraz daha azaltır ve bu yönde oy tercihlerini allak bullak eder.

Son günlere dillerden düşmeyen, “son çare”, “zaman kalmadı” haykırışlarıyla ifade edilen “merkez partiler arasındaki ittifak” da tam böyle bir öneridir.

Çünkü merkezi ihya etmek için düşünülen bu formül, aslında “siyaset fikri” üzerine değil “siyasetsiz bir duruş” üzerine oturmaktadır.

Mevcut sağ ve sol partilerin zaten son derece sınırlı olan siyasi kimliklerini, aralarındaki farkları ortadan kaldırarak eritecek bu öneri, sonuçta bir uzlaşma bile değildir. Aslında ifade ettiği merkez partiler arasında sıradan bir güç birliğidir. Daha önemlisi merkez dışındaki partilerle yönelik bir çatışma davetidir, uzlaşma fikrinin tam karşısında yer alan bir öneridir.

İşin acıklı tarafı ise bu daveti çıkartmak isteyenlerin toplumun genel yapısından, seçmenlerin genel eğilimlerinden ve tepkilerinden bile haberdar olmamasıdır.

Sanmaktadırlar ki, toplumda değişme olmaz, toplumu merkezi genellikle çevresinden sayıca kalabalıktır, İslami, Kürt, milliyetçi, sol tavır, beklenti ve tepkiler, yani merkez kaç eğilimler tayin edici değildir. Dolayısıyla merkez de bir seçmen vardır ve bu seçmen merkez partiler ne yaparsa yapsın onlara oy verir.

Türkiye'deki tablonun bu durumun tam tersini ifade ettiğini anlamaları için acaba daha kaç seçim geçirmek gerecek?

Bu seçim, eğer istenilen ittifa gerçekleştirilirse bu anlamda son seçim olabilir. Zira, son yılın yolsuzlukları, yoksullaşması, çatışmalarını futarasının ilave edilmesiyle, muhtemel merkez ittifakı çevre partilerin oyları altında muhtemelen ezilecektir.

Denebilir ki, böyle olsun, “merkezin iflası” resmen tescil edilsin; Türkiye her aktörüyle gerçekleri görsün, çözümleri üzerine gerçekçi biçimde düşünsün. Çevrenin kabulü, uzlaşmanın kaçınılmazlığı, toplumsal mutabakatların yenilenmesi, çok-kültürlülüğün önemi anlaşılsın…

Ama bu gerçekçi temenniler değildir. Zira böyle bir durumda tepki en sıradan deyişle silahlı olur, sert olur ve Türkiye biraz daha geriye gider.

Oysa Türkiye'nin uzlaşma ve uzlaşmacı siyaset fikrinin her adımda ve her koşulda devrede kalmasından başka çıkışı yoktur.

Seçimler ve sonrası bu açıdan her kesim için, hir kurum için önemli bir sınav, dahası önemli bi deneyim olacaktır.

Şunu kimsenin unutmaması gerek:

Oysa, özgür düşünce ve fikir üretimi, bir toplumun can damarıdır.

Dengeli ve doğal gelişmenin ana rehberidir. Serbest teşebbüs adımları ve bireysel kararlardan siyasi kararlara, edebiyattan müziğe kadar; özgür düşünce, yaratıcılığın onsuz olmaz atmosferini oluşturur. Yaratıcılık ise kültürel, ekonomik ve siyasi refahın temel koşulunu...

Demokrasinin anlamı da burada gizlidir.

Zira, fikir üretimini, düşünceyi, özgür ve rekabetçi tartışma besler; tartışmayı mümkün kılan ise demokrasidir.

Tartışmanın temel işlevi 'ötekini' dinlemek ve anlamaksa; anlamak farklı görüşler arasında etkileşime yol açıyorsa; etkileşim de zengin ve yaratıcı bir kimlik üretiyorsa... Bu, eşitlikçi, özgürlükçü ilke ve kuralların kendiliğinden oluşumu ve onun etrafında şekillenen bir toplumsal mutabakat demektir, demokrat bir zihniyet demektir...

Demokrasiden beslenen ve demokrasiyi besleyen de işte bu mutabakat ve zihniyettir...

Demokrasi ve demokratlık, bizde olanın tersine, herşeyden önce kendini sorgulama ve mutlak kılmama çabasıdır. Ve bu çabanın ötekilerin, bizden farklı olanların varlığıyla, talepleriyle ilişki içinde olmasıdır.



14 Ağustos 2002
Çarşamba
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED