|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Böyle ortamlarda hep olur; milletvekili, bir gayretle, kendisinin sonunu getirecek erken seçim girişimine önce destek verir, ardından kara kara düşünmeye başlar. Partisinin veya kendisinin durumu yüzünden yeniden seçilemeyeceğini anlayan milletvekilinin önünde fazla bir seçenek bulunmaz: Ya onuruyla siyaset dışı kalmayı kabul edecektir, ya da bir başka partiden seçilmenin yollarını arayacaktır... Bazıları ise, en son 1999 seçimi öncesinde yaşadığımız gibi, Meclis'i yeniden toplayıp erken seçim kararını iptal etmeye çalışır... Çok belirsiz bir ortamda kararı alındığı ve karara rağmen belirsizlik hükmünü sürdürdüğü için, 3 Kasım'da seçimin yapılıp yapılmayacağı yolunda hâlâ tereddütler var. Teorik olarak, Meclis, yeter sayıda milletvekili tarafından olağanüstü toplantıya çağrılarak, çoğunluk sağlanırsa, erken seçim kararını iptal edebilir... Ancak, faturası çok ağır olacağı için, böyle bir girişime kalkışılamaz, kalkışılsa bile sonuç alınamaz, alınmamalıdır. Yalnızca, halk, erken seçime bir 'çıkış yolu' olarak şartlandırıldığı ve geriye dönüş yaygın bir hayal kırıklığı doğuracağı için tehlikeli değil yeni bir 'küskünler hareketi', daha önemli olan, seçim kararının iptal edildiği bir Türkiye'nin, Nisan 2004'e kadar 'serseri mayına' dönüşme ihtimalidir. Türkiye çoktandır iyi yönetilemiyor, seçimin kapısından dönmüş bir Türkiye ise tamamen yönetilemez hale gelecektir. Son bocalamaların maddi faturasına eklenecek yeni çalkantılar, Türkiye'yi iflâsa sürükleyecektir. Hiçbir parti bunu göze alamaz. Hiçbir milletvekili, aklı başındaysa, böyle bir yanlışlığa cüret etmez. Sandıktan çıkacak 'en kötü sonuç' bile, ertelenecek bir seçimin dayayacağı hükümetten mutlaka daha iyi olacaktır... Seçimin iptali şıkkını ortadan kaldırdığımızda, partilerinin barajı aşamayacağından veya liderinin kendisini seçilecek yerden listeye koymayacağından endişeli milletvekili için arayış daha farklı bir anlam kazanmaya başlıyor. Hükümette yıpranmış ve kamuoyu yoklamalarında itibar görmediği anlaşılan DSP'nin içindeki rahatsızlardan biri daha başarılı olacağı belli CHP'ye geçti; bir grup da ilginç bir başka çıkış yolu buldu: Topluca istifa ettiler ve adının başına 'yeni' sıfatını oturttukları bir parti oluşturarak kendileriyle DSP arasına mesafe koydular... DSP içinde kalsaydılar yüzde 3-4'ü paylaşacakken, 'yeni' partileriyle daha fazla bir oy oranına ulaşabilecekleri umudunu yakaladıklarına kuşku yok... Onların başarılı görüntüsünün, DSP ile aynı durumdaki başka partilerin milletvekillerini de cesaretlendirdiği anlaşılıyor. ANAP içinde, başını Erkan Mumcu'nun çektiği 10-15 milletvekili topluca hareket ediyor. Çatısı altında buluşarak bir başka parti adıyla seçime girebilirler; Demokrat Parti veya Yurt Partisi onlara bu imkânı sağlamak üzere hazır bekliyor. Bir başka yol da, topluca veya münferit olarak, başarılı olacağı belli bir partiye kapağı atmalarıdır... ANAP'tan ayrılmaya hazır olduğu söylenen grup hangi yolu tercih edecek? 'YTP' örneğinin medya şişirmesi olduğunu bilecek politik deneyimleri bulunduğu için AKP gibi bir partiye topluca geçmeyi herhalde tercih ederler; ancak AKP (veya başarılı olacağı kesin bir başka parti) böyle bir toplu transfere neden olumlu baksın? Erkan Mumcu gibi 'değerlere' partiler ilgi gösterir, ama grup içindeki herkesi toptan kabul edecek 'başarılı olması kesin' bir parti çıkar mı? Seçime üç kala topluca hareket etmenin siyasetini, doğrusu, anlayabilmiş değilim. Türkiye, kafa karışıklığı yaşanmadan gidilecek bir seçim özlemi içerisinde. Yeni bir küskünler hareketine ihtiyaç olmadığı gibi, toplu kamikazelere de halkın gönlü kapalı. Herkes, en doğru olduğuna inandığı davranışı, seçmeni fazla zorlamadan, sergilemeli. Partiler de siyasiler de bize bunu borçlular.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |