|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kötü haberi Tarhan Erdem'in araştırma şirketi verdi: Derviş'li, Cem'li, Bayar'lı “AB ittifakı”, sıksan sıksan yüzde 5 oy çıkarabiliyor. Bana sorarsanız, fazla bile. Daha önce de yazmıştım: Kemal Derviş ufku, becerisi, vizyonu sınırlı sıradan bir memur, sıradan bir bürokrat. Görevi, önceden kararlaştırılan “kredi”lerin tediyesini sağlamak, geri ödemelerde IMF'yi rahatlatacak yeni pozisyonlar yaratmaktı. Bu kadar... Bugüne kadar kaç seçim sandığı gördüğünü, kaç delege tanıdığını, hangi parti mekanizmalarında bulunduğunu, kaç defa oy kullandığını bile bilmiyoruz. Kaydedilmiş bir siyasi başarısı da yok. Yüzde 5 iyi rakam yine de. Fakat bugün siyasetten değil, ikinci kez okuduğum bir kitaptan (hatırattan) sözetmek istiyorum. Yorulmadım hayır. Belki de “kitapların iğvasına kapılmayı” siyasete tercih ettiğim için. Bilmiyorum. Ya da, ağızlara sakız gerçekleri yinelemek işime gelmediği için... Kitap, Cahit Kayra'nın “38 Kuşağı.” Bir otobiyografi denemesi. Hilmi Yavuz “Okuma Notları”nda sitayişle sözetmişti; eh Cahit Bey'in yazarlığı ve Türkçe zevki “Bodrum” üzerine yazdığı “çeşitlemeler”den ortada; gel de merak etme... Daha önce Metin Hasırcı'dan ödünç alıp okumuştum. Kitapçıda yeni baskısını görünce, dayanamayıp satın aldım. Kayra bir Mülkiyeli. Tipik bir Mülkiyeli hatta. Devlet kademelerinde önemli görevlerde bulunmuş, sanat çevreleriyle içli-dışlı olmuş, politikaya girmiş, milletvekili seçilmiş, bakanlık yapmış. Dolu bir insan. Dolu dolu yaşamış ve yazmış. Yazdıkları öyle yabana atılır şeyler değil. Kayra'nın hatıratını önemli kılan, hem Cumhuriyet'in ilk yıllarına tanıklık etmesi, hem de bir “mavikan” olarak meselelere CHP (resmî ideoloji) penceresinden bakmayı itiyat edinmiş olması. Bir yönüyle de ibret vesikası “38 Kuşağı.” Çünkü çok partili parlamenter sistem ve demokrasiyi, hatta buradan türeyen çoğulcu kültürü “çöküşün işareti” olarak görüyor Kayra. Hayatı şablonlara ve birtakım nesnel karşılıklara indirgeyen Cumhuriyet aydınını tanımak, dünyasına sokulmak isteyenler için bulunmaz fırsat, Kayra'nın anıları. “Tek doğrucu” ve güya “bilimselci” anlayışın nasıl farklı bir “gericilik” türü oluşturduğunu görmek isteyenler için de velud bir kaynak. İşte Cahit Bey'den küçük bir itiraf: “Aslında iktidar değişikliğinin (CHP iktidarının DP'ye elvermesi) ne demek olduğunun, nerelere kadar uzanacağının farkında değildik. Olaylara bakışımız 'sorunlara dönük' değil 'insanlara dönük'tü. Hükümette daha yetenekli ve güvenilir insanlar yerine 'ikinci sınıf' olduklarını düşündüğümüz insanların yer almasından tedirgin oluyorduk. Hükümet değişikliği beraberinde rejim değişikliğini, devlet felsefesi değişikliğini getiriyordu. Ezanın Arapçaya çevrilmesi 'Arap Emperyalizmi'nin ve bu emperyalizm yandaşlarının (yani halkın) büyük başarısıydı ve o tarihlerde bunun daha sonra nasıl sorunlar çıkarabileceğini tartışmaya gerek görmedik, tartışmadık. Daha sonra Halkevleri'nin kapatılması gelecek ve toplum olarak (“bürokratlar olarak” demek istiyor Kayra) bunlara da ses çıkarmayacaktık...” Bütün bunların yeri ve zamanı mı? Bilmiyorum ama, Cahit Kayra bana uzaktan uzağa Kemal Derviş'i çağrıştırıyor... Tabiî Derviş, Kayra'nın Amerika görmüş versiyonu... Kayra “ulusalcı” olduğunu iddia ediyor. Derviş de uluslararası finans kuruluşlarının çıkarlarıyla, “ulusal çıkarları” tevhid etmeye (!) çalışıyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |