|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Doksanlı yılların başında Rusya'nın dağılmasıyla, ekonomik sistemlerle birlikte siyasal sistemler de büyük bir değişime uğradı. Artık, birçok sosyal bilimcinin iddia ettiği gibi Kapitalizm'den sonra Komünizm gelmeyecek. Çünkü Komünizm bir daha dirilmeyecek bir biçimde öldü. Klasik solun ölümü, klasik sağın da ölümü oldu. Mehmet Göze her sene Ağustos ayının ilk haftasında ODTÜ ve İTÜ başta olmak üzere değişik üniversitelerin “68 kuşağı”nı Dragos'taki evinde biraraya getirir. Geçen hafta sonundaki toplantıda uzun bir süre AK Parti'nin ekonomi politikaları tartışıldı. Çoğu mühendis olan katılımcılar, Türkiye'nin üretim gücünün nasıl büyütüleceğini tartıştı. Yoksulluğun giderilmesi için ilginç öneriler yapıldı. Bütün dünyada olduğu gibi, Türkiye'deki “68 Kuşağı” için de sağ ve sol çatışması çok önemliydi. Dünyada sağ ve sol ekonomi teorileri çevresinde toplanan bloklar savaşıyordu. Ekonomi teorilerindeki yarışma siyasi sistemlere de yansımıştı. Bir yanda tek parti yönetimine dayanan halk demokrasileri ve planlı ekonomiler, diğer yanda da çok partili demokrasiler ve pazar ekonomileri vardı. Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla ekonomik ve siyasal sistemler arasındaki duvarlar da yıkıldı. Soğuk Savaş döneminde geliştirilen sağ ve sol ekonomik teoriler gibi, yoksullarla zenginlerin çatışmasına dayanan siyasal sistemler de çöktü. Matematik, Fizik ve Kimya'dakine benzer olarak Ekonomi biliminin de evrensel ilkelerinin olduğu ortaya çıktı. Aynı şekilde demokrasinin de evrensel ilkelerinin farkına varıldı. Geçmişte İbn Haldun da uzun dönemde sosyal bilimlerinde evrensel ilkeleri olduğu ortaya koymuştu. Ekonomik, sosyal ve kültürel hayatta girdilerin hiçbiri karşılıksız olmadığı gibi, ister ürün, ister hizmet, isterse de bilgi olsun, üretilen herşeyin de bir maliyeti vardır. Bu yüzden, faaliyet alanı ne olursa olsun, bütün kurum ve kuruluşlar ayakta kalabilmek için, gelir ve giderlerini dengelemek zorundadırlar. Gelirleri giderlerini karşılamayan hiçbir kurum ve kuruluş uzun dönemde ayakta kalamaz. Bir kuruluş maliyetinin altında satış yaparak, pazarda varlığını koruyamaz. Her bilimin dayandığı bir temel yasa ya da ilke vardır. Sözgelimi muhasebenin temeli çift kayıt sistemidir. Bir hesabın geliri, diğer hesabın gideridir. Başka bir deyişle, birinin borcu, diğerinin alacağıdır. İktisat biliminin odak noktası da arz ve talep yasasıdır. Ekonomik olayları açıklamada arz ve talep yasası dünyanın her yerinde geçerlidir. Talebi olmayan bir arzın, kullanılmayan bir kaynak gibi, hiçbir değeri yoktur. Bu yüzden uzmanlar “bir insana arz ve talebi öğretirseniz, onu iyi bir iktisatcı da yaparsınız” derler. Gerçekten ekonomik olgular, herkesin anlayabileceği bir biçimde açıklanabilecek yalınlıktadır. Arz ve talep yasasının işleyişini kavramak için ekonomi eğitimi almak gerekmez. Sıradan insanların davranışlarıyla belirlenen ilkelerin önüne hiçbir güç ve kurumun geçmesi mümkün değildir. Bir ülkenin ürün, hizmet ve bilgi üretim gücünü büyütebilmek için yatırım, işbölümü, makina ve donatım, beyin gücü ve girişim insiyatifi gerekir. Bunun için bütün ekonomi kitaplarında üretim gücünün büyütülmesinin, işgücünün kalitesinin geliştirilmesi, sermaye birikimi, teknolojik gelişme, girişim ve organizasyon gücü olmak üzere dört ana kaynağa dayandığı önemle vurgulanır. Girişim ve organizasyon gücü, ekonomik gelişmenin lokomotifidir. Üretimi artırma bir sermaye işi değildir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |