|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye, son 20 yıldan bu yana köklü, şaşırtıcı veya Salah Birsel'in deyimiyle “şapalaklaştırıcı” bir değişim ve dönüşüm geçiriyor. Ancak bu değişim ve dönüşümün boyutları, normal sınırları aşacak düzlemlerde cereyan ve tezahür ediyor. İlk bakışta yaşanan şey, toplumun kendisini yenileme çabası olarak algılanabilir; ama gerçekte vuku bulan şey bir yenilenme çabası değil; kabuk değiştirme çabası. Son 20 yıllık süreçte yaşadığımız değişim ve dönüşüm çabasını, kabuk değiştirme fenomeni olarak görmemiz gerekir, diye düşünüyorum. Çünkü toplum, ya da toplumun değişik katmanları veya kesimleri sürekli olarak büyük ölçüde tabansız, yönsüz ve “şapalaklaştırıc” yeni kimlikler, yeni duyarlıklar, yeni âidiyet biçimleri geliştiriyor/lar. Burada dikkat çekilmesi gereken nokta şu: Kabuk değiştirme olarak adlandırdığım bu hızlı, kaotik değişim ve dönüşüm fenomeni, birincisi, tek yönlü bir şekilde yaşanmıyor; ikincisi de esas itibariyle kabuğunu kırma ve köklü, karşılığı olan bir yöne kanalize olma şeklinde tezahür etmiyor, edemiyor. Aslında kabuğunu kırma şeklinde tezahür etmemesinin nedeni sanıyorum, değişimin tek yönlü tezâhür etmemesinde gizli. Burada en azından temelde iki farklı yönde tezahür eden bir değişim süreci var kaşımızda. Birinci değişim süreci, yoğun ve hızlı İslâmîleşme süreci. Bu süreci, İslâmîleşmenin kitleselleşmesi veya kitlesel İslâmîleşme süreci şeklinde tezahür etmesi olarak tasvir ve tarif edebileceğimizi düşünüyorum. İkinci değişim süreci ise, sekülerleşmenin (dünyevîleşmenin) ilk kez toplumun handiyse tüm katmanlarında şu ya da bu oranlarda da olsa hızlanması. Ortaya çıkan sekülerleşme biçimi, tüm sekülerleşme biçimlerinin ilk evresini çok andırıyor: Tüketim kültürü, tüketimcilik eylemi ve bireysellik; kontrolsüz, gelişigüzel, sefih, başıbozuk boyutlarda seyrediyor. O yüzden anormal ve hatta patolojik bir sekülerleşme biçimi bizim yaşadığımız. İslâmîleşme sürecinin de, sefih sekülerleşme biçiminin de hızlanmasında belirleyici rol oynayan dinamik; yine kontrolsüz, başıbozuk, serseri, sersefil, serapa kentleşme biçimi. Her şeyden önce kentleşme, doğası gereği, bir değişimin adıdır: Kırsal bir toplumdan, kentsel bir topluma geçişte bir değişim yaşanıyor çünkü. Fakat burada yerli ve yabancı sosyal bilimcileri şaşırtan ve Türkiye'nin seküler elitlerini ürküten şey, kentleşmeyle birlikte sadece sekülerleşmede patlamanın yaşanması değil; aynı zamanda İslâmîleşmede de bir patlamanın, yani kitlesel boyutlar kazanan bir İslâmîleşmenin yaşanmasıdır. İşte bu durum, hiç kimsenin, özellikle de iç ve dış güç odaklarının, havuzların başlarını tutan değişim mühendislerinin beklemediği bir fenomendir. Bu nedenle, hem Türkiye'deki ve İslâm dünyasındaki seküler elitlerin, hem de küresel seküler elitlerin veya aktörlerin paniğe kapılmalarına, kâbuslar görmelerine neden olmuştur ve kitlesel İslâmileşme karşısında takınılan panik ve korku psikolojileri sürdürüldüğü sürece de yerli ve küresel seküler elitlerin ve aktörlerin kâbusları daha bir katmerlenmeye, kaşarlanmaya, kaçıklaşmaya, kendilerinin bile kontrol edemeyecekleri boyutlar kazanmaya, korku filmlerine, felâket filmlerine dönüşmeye devam edecektir. Dikkat ederseniz, öncelikli olarak sosyolojik düzlemde yaşanan bir süreçten sözediyorum. Yani günlük hayatı algılayış, yaşayış ve sürdürüş biçimlerimizde yaşanan çok yönlü veya en azından çift yönlü bir değişim süreci bu. Günlük hayatı ıskalıyoruz. Ülkemizde günlük hayat'ın dinamikleri ve değişkenleri üzerinde kafa patlatan sosyal bilimcilerin sayısı bir elin parmaklarını geçemeyecek kadar az. Bence bu ürkütücü bir şey. Tam da başıbozuk değişim sürecine benzeyen bir fenomen, bir kayıtsızlık ve ilgisizlik var burada. Türkiye'de günlük hayatın anlam dünyaları ve anlam haritaları üstüne ilk kez kafa patlatan kişi, Murat Belge oldu. Belge, Tarihten Güncelliğe başlıklı kitabında, 1980'lerde önemli bir çabaya öncülük etti. Belge'nin kitabı ve bence “bilgece” yaptığı gözlemler hâlâ güncelliğini koruyor. Bu yüzden olsa gerek Belge, Bilgi Üniversitesi'nde Türkiye'de ilk kez “Kültürel İncelemeler” disiplinini hayata geçiren ekip arasında yer aldı. Belge'den sonra, Türkiye'de günlük hayat üzerinde bu kez spesifik olarak sosyal bilimlerin imkânlarını, kavramsal çerçevelerini kullanarak düşünen iki önemli imajinatif sosyal teorisyenimiz Nurdan Gürbilek'le Meltem Ahıska oldu. Bu genç sosyal teorisyenlerimizin öncü metinleri öncelikli olarak Defter dergisinde (ki bu önemli ve öncü dergi şu an maalesef yayın hayatını durdurmuş durumda), kısmen de Toplum ve Bilim dergisinde yayımlandı. Nurdan Gürbilek'in Türkiye'nin en nitelikli yayınevlerinden Metis'in yayımladığı Vitrinde Yaşamak başlıklı kısa “risâle”si, bu konuda gerçekten çığır açan bir ilk metindir. Günlük hayat üzerinde daha sonraları, Edibe Sözen, Nuray Mert, Can ve Hayri Kozanoğlu imajinatif yeni okumalar yaptılar. Cilâlı İmaj Devri'yle ilginç bir okuma, anlamlandırma dili de geliştiren Can Kozanoğlu'nun geçen yıl Yeni Şehir Notları başlıklı bir kitabı daha yayımlandı. Kozanoğlu'nun iki kitabının da İletişim Yayınları'ndan çıktığını hatırlatmak ve bu iki kitabı (ve bu arada Gürbilek'in metinlerini ve Edibe Sözen'in Birey'den çıkan Kimliklerimiz başlıklı bir tür Barthes'yen göstergebilimsel okumalarını) hararetle okumanızı tavsiye etmek isterim. Rıfat Bali'nin Tarz-ı Hayat'tan Life Style'a: Yeni Seçkinler, Yeni Mekânlar, Yeni Yaşamlar başlıklı kitabı, günlük hayatımızda yaşanan bu hızlı değişim ve dönüşüm sürecini belgeci titizliğiyle resmetmeye ve anlamlandırmaya çalışan bir araştırmacı gazetecilik çalışması. Diğer metinlerden bu yönüyle ayrılıyor. Araştırmacı gazeteciliğin makro sorunlar, “büyük adamlar” ve “ büyük olaylar” üzerinde yoğunlaşan eksenini günlük hayatın anlam dünyasına, mikro pratiklere yönlendirmesi açısından da Rıfat Bali'nin çalışmasının ayrı bir önemi olduğunu vurgulamak gerekiyor. Bugün de Bali'nin metnini tartışmaya yerimiz kalmadı. Tartıştığım konunun bağlamı konusunda bir şeyler söylemem gerekiyordu, o yüzden “Kültürel İncelemeler”le ilgilenen araştırmacılar ve okuyucular için de önemli malzemeler içeren Bali'nin bu ilginç ve titiz çalışmasını artık Pazartesi günü tartışalım.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |