|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir okuyucum, "Batı'nın İslam'a Bakışı" konulu yazım sebebiyle kaleme aldığı mektubunda, hemen her mecliste konuşulan birkaç konuyu/derdi ele alıyor, haklı şikayet ve endişelerini dile getiriyor. Mektubunu aynen verdikten sonra birkaç hususa temas edeceğim: "Kıymetli büyüğüm Hayreddin Karaman Beyefendi, "Geçen günkü Yeni Şafak'ta yayınlanan "Batı'nın İslam'a Bakışı" konulu yazıyı okudum. Sizinle aynı düşünceleri paylaşıyorum. Ancak üzerinde daha çok düşünülmesi gereken husus Batı'nın İslam'a bakışı karşısında Türkiye'nin duruşudur. Önümüzde bir seçim var, ama sandıktan çıkacak sonuç ne olursa olsun Türkiye'nin durumu hiç iyi gözükmüyor. Hemen hemen bütün partiler AKP dahil İMF ile anlaşacaklarını belirtiyorlar. Halbuki İMF'den alınacak her kredi Türkiye'nin gelecekte dış politikada pazarlık şansını daha da zayıflatacaktır. İMF'den alınan her kredi ülkenin geleceğine ipotek koymaktır. Bu daha önce Osmanlı'nın son zamanlarında da yaşandı, hem de acı bir şekilde. Düyun-i Umumiye ile dış devletler, Osmanlılar'dan alacakları olan borçlarını, Osmanlı vergi gelirlerine, para getirecek değerlerine el koyarak yani Osmanlı'yı içeriden sömürerek aldılar. Ve Osmanlı tarihe karıştıktan sonra yeni Türkiye Devleti 1950'li yıllara kadar Osmanlı'nın borçlarını ödedi. Halbuki yeni Türkiye devleti, geçmiş tarihini yani Osmanlı'yı reddederek kurulmuştu, ama buna rağmen Osmanlı'nın dış devletlere olan borcunu ödemek zorunda kaldı. Şu anda Düyun-i Umumiye ile IMF arasında hiçbir fark yoktur, hatta IMF ileride Türkiye'nin geleceğine ipotek koyacaktır, zaten koyuyor. "İkinci önemli bir konu da maalesef eski olsun yeni olsun şu anki mevcut siyasi partilerin dış politikada çok yetersiz oluşları, dünya siyasetini yalnızca pasif olarak seyretmeleri; bu durum gerçekten ülkemizin geleceği için iyi gözükmüyor. Özellikle yeni siyasi oluşumlar. Bir zamanlar İttihat Terakki hareketinin büyük idealleri büyük hedefleri vardı, İttihatçılar'ın iktidar hırsı, ileri görüşlü olamayışları, yetersizlikleri sonuçta Osmanlı'nın tarihe karışmasına neden olacak büyük dünya savaşına itti. Şimdi asıl tehlike 3 Kasım seçimlerinden sonra yeni siyasi oluşumların, Ortadoğu'da çıkacak muhtemel büyük bir savaşta Türkiye'yi layık olduğu yere getiremeyecekleridir. "Ve asıl üzücü ve en önemli hadise de Türkiye'de çoğunluğu oluşturan İslami cemaatlerin, hiç olmazsa ülkenin ve Müslümanlar'ın geleceğini ilgilendiren önemli olaylarda, nefislerinden fedakarlık yaparak ortak hareket etmeyişleridir. Evet, kıymetli büyüğüm H. Karaman Bey, sizin de yazdığınız gibi 70 milyon Hıristiyan grup İsrail'i yalnız bırakmıyor, ama Türkiye'de çoğunluğu oluşturan ve hepsinin de irili ufaklı medyası, finansları olan İslami cemaatler ülkenin ve Müslümanlar'ın geleceği hususunda ortak hareket edemiyor, birlik beraberlik olmadığından masaya yumruk vurulamıyor. Müslümanlar olarak okumuyoruz, okumadığımızdan dünyadaki gelişmeleri ve dünya siyasetini anlayamıyoruz. Cenab-ı Hakk'ın ilk emri "oku" olmasına rağmen daha ilk emri terk ediyoruz. Asıl kahreden şey ise çeşitli cemaatlere ve oluşumlara mensup bir takım insanların yıllardan beri "ayrılıkta rahmet vardır" demeleri. Ama ayrılıkta bir türlü rahmet gelmedi ve işler daha da kötüye gitti. Oysa yaratıcımız bize "Allah'ın ipine sımsıkı toptan sarılınız" diye buyurmuyor mu? Kıymetli büyüğüm Hayreddin Karaman Bey, yoksa ben yanlış mı düşünüyorum. Saygılarımla (16 Ekim 2002 R.Z.)" Katkıda bulunacağım birinci husus yeni siyasi oluşumlarla ilgilidir. Geçen gün bir TV sohbetinde sayın Erkan Mumcu, "Bu seçimin getireceği önemli sonuçlardan biri de siyaseti meslek haline getirmiş... şahısları tasfiye etmesi olacaktır" mealinde bir söz söyledi; ben de bunu çok önemsiyorum. Okuyucumun sözlerinden, eski siyasi oluşumların değil de yenilerinin işi kötüye götüreceği düşüncesinde olduğu anlaşılıyor. Kastı bu ise ona katılmıyorum; mesele eski yeni meselesi değil, liyakat meselesidir. İkinci husus "ayrılıkta rahmet vardır" ifadesidir. Hadis diye de rivayet edilen bu sözden maksat söz ve düşünce özgürlüğüdür, farklı düşünmeye ve düşünceyi ifade etmeye özgürlük tanınırsa bundan güzel sonuçlar çıkar, topluluk için rahmet olur" denilmektedir. Ama tefraika (ayrımcılık, bölücülük, ayrı baş çekme, meşru otoriteye baş kaldırma) başka şeydir ve dinimizde şiddetle yasaklanmıştır. Önce özgürlük içinde tartışılır, sonra karara varılır ve alınan karar, buna muhalif olanlarca da uygulanır; kural budur. Üçüncü husus IMF meselesi. Devlette devamlılık esastır. IMF ile bir anlaşma yapılmışsa bu tek taraflı olarak çöpe atılamaz; karşılıklı görüşülür, zararlı görülen bağlantılar tasfiye edilir, borçlar makul bir süre içinde ödenmek üzere yeni anlaşma yapılır ve bağımsızlığımızı zedeleyecek, hareket kabiliyetimiz sınırlayacak borç sarmalından kurtulmanın başka çareleri aranır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |