|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Mehmet E. Yavuz Devletimiz böyle istiyor. Demek ki, siz bu yazıyı "kısıtlanmış", "törpülenmiş", "doğrularından ayıklanmış" şekliyle okuyacaksınız. Aslında, adı geçen yerlerde gördüklerim, önceki gördüklerimden pek farklı değil. Siyaset "gündelik" uğraşları arasında yer almıyor insanların. Halk, siyasi partilere tepkili; bu tepki, bir yerde siyasi destabilizasyon işlevi de görüyor; çünkü, işsizlik ve açlığın ürettiği öfke, temsil mekanizmasını devre dışı bırakan çevrelere değil, doğrudan siyaset kurumuna yönelik. Örneğin, Çanakkale'de konuştuğumuz balıkçılar "Siyasete karnımız tok" diyordu, "Biz indir peşindeyiz... Kim daha çok verirse, oyumuz ona..." Her partiyi seviyorlar. Her partiye eşit mesafeler. Onların problemi daha çok Sahil Güvenlik'le... Sahil Güvenlik açılmalarına, dolayısıyla avlanmalarına izin vermediği için kızgınlar; Çanakkale Boğazı ekmeğini denizden çıkaranlar için adeta "yasak bölge" ilan edilmiş. Tekirdağlılar ise ilgisizlikten şekvacı. Göç almadıkları için nispeten rahatlar ama, kentte işsizlik oranı çok yüksek. İstanbul'un burnunun dibinde olmalarına rağmen, ne devletten yardım görebilmişler, ne de yatırımcının ilgisini çekebilmişler. Gelibolu'da hayat belirtisi hiç yok. Dolayısıyla, siyaset de yok. İskele meydanında üç beş bayrak görüyoruz, o kadar. Öyle rozetli, flamalı nümayişlere, seçim otobüsü gürültüsüne, şarkıcı çığırtısına rastlamak mümkün değil. Tekirdağ'da da üç aşağı beş yukarı aynı görüntüler. Adım başı öfke. Adım başı şikayet. Halk, getirisi olmasa da, daha az riskli alanlarda "muhalefet rolü" oynuyor; çoğunluk "siyasi katılım"ın gerekliği fikrinden uzak. Hiç kimse "yargı"yı eleştirmiyor örneğin... Hiç kimse MGK'nın işleyişiyle ilgili en ufak bir rahatsızlığı dile getirmiyor. Hiç kimse bürokratik vesayeti gerçek bir "sorun" olarak görmüyor. Hedef olarak karşılarında parlamento ve parlamenter organlar var. Yani, kara kalabalıklar, "parlamento"yla ödeşecek bir gücün (bu güç "silahlı" da olabilir) sorunlarını çözeceğine inanıyor... Daha doğrusu, buna inandırılmış durumda.
Kamuoyu araştırmaları seçimden belli bir partinin galip ayrılacağını göstese de, halkın en azından bir bölümü 28 Şubat projeksiyonuyla paralel düşünüyor; siyasetsiz bir siyaset, iradesiz bir parlamento, her koşulda "evet" diyen bir hükümet.
|
|
|
|
|
|
|