|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
MEHMET ŞEKER
Uğradığımız merkezlerde siyasi parti yöneticileriyle, esnafla, köylü-şehirli yahut genç-yaşlı demeden vatandaşlarla konuşuyor, kime rastlarsak fikrini alıyoruz. Yöntemimiz tamamen tesadüfi. Bilimsel bir çalışma değil nihayetinde bizimki. Bildiğiniz 'kara düzen' nabız tutma. O tarihte AK Parti yeni kurulmuş, henüz bir-birbuçuk yaşında. Tayyip Erdoğan üzerinde yoğun baskı vardı. Adaylığına yasak konulmuş durumdaydı. Erdoğan'dan başka siyasi yasaklı olan üç lider daha: Akın Birdal, Murat Bozlak, Necmettin Erbakan. Bülent Ecevit siyasi hayatının son demlerinde olduğunu duyurmuştu. Süleyman Demirel çekilmiş, kenardan bakıyordu.
Çanakkale'ye akşamla beraber girdiğimizde, gazetemizin temsilcisi bizi karşıladı sağolsun. Önce otelde yerimizi ayarladık, sonra görüşmelere başladık. Kime sorsak, "burası bizim" diyor. Geç vakit acıktığımızı farkettik. Bir sahil turu attıktan sonra Şehir Kulübü'nde karar kıldık. Oturduk, yemekleri sipariş ettik. O sene lüfer boldu. Yemeğe başladık başlıyoruz derken, ansızın bir rüzgar, bir fırtına!.. Deniz kabardı, dalgalar çoğaldı, yağmur başladı. Ardından elektrik kesildi, ışıklar söndü, her taraf karardı. Sadece jeneratörü olan yerlerin ampulleri ve boğazdan geçen gemilerin ışıkları... Bizse çakan şimşekler sayesinde, aralıklarla birbirimizin yüzünü görebiliyoruz. Yahu arkadaş, o karanlıkta nasıl bitirdik o balıkları, hatırladıkça gülesim gelir. Demek ki insan acıkmayagörsün. Gözü kapalı da olsa farketmeyecek. Şiddetli yağmur altında otele zor attık kapağı. Hesapta, yemekten sonra lokanta içinde nabız tutmaya devam edecektik. Nerde!.. Masaların üzerinde ne varsa şangır şungur uçuşmuştu. Ertesi gün balıkçılardan öğrendik o fırtınanın 'bora' olduğunu. O vakitler "VW Bora"lar da pek revaçtaydı hatırlarsınız.
Sabah olunca her taraf günlük güneşlik. Sanki akşamki yağmur, fırtına başka bir yerde yaşanmış. Sokak görüşmelerine devam ettik. Yazıları yetiştirme telaşından sonra feribotla Eceabat'a geçtik. Çanakkale feribotunda nabızlar "Dur yolcu!" diye atmaktaydı. Oradan usulca Gelibolu... Evvelinden Ali Bayramoğlu'nun taltifiyle fahri bir Gelibolulu olarak, rehberliği üstlendim ve arkadaşlara şehri gezdirdim. Karar: Tekrar gelinmesine... Aynı kararı Umurbey'de de almıştık. Ekibimiz Mehmet ve Mustafalardan ibaretti. Ocaktan, Şeker, Yavuz, Karaalioğlu ve Nizamoğlu. Şoförümüz Burhan Filiz'e de "Murhan" dememizin isabetli olacağını düşünmüştük fakat uygulamada aksamalar görüldü. Tekirdağ'da köftenin başına çöktük ilk olarak. Nabız işini çay faslına bıraktık. Yine sahil turu, yine kahveler, sokaklar ve esnaf. Ayaküstü vatandaşların görüş ve değerlendirmelerini alırken, yanımıza biri yaklaştı. Kendine has gülümsemesiyle dikkat çekiyordu. "Gazeteci olacaksınız, haberiniz yok! Seçim yarından sonra ertelenecek" dedi. "Pazartesi'yi bekleyin görün!.." Fotoğrafını almaya fırsat bırakmadan uzaklaştı. Hızır mıydı neydi!
Hiç unutmam deyişim boşuna mı sanıyorsunuz? Seçim öncesi o Marmara turu, unutulacak bir gezi değildi azizim. O zamanlar, bugünkünden gençtik doğal olarak ve dört beş günlük hızlı turlara hoplaya zıplaya çıkıyorduk.
|
|
|
|
|
|
|