|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İkisi de birbirinden nâzik iki boksör... Ringe birbirine zarar vermemek üzere çıktıkları ellerine kadife eldiven geçirmelerinden de belli oluyor... Söz kesme nezâketsizliği gösterdikleri anlarda neredeyse yüzleri kızarıyor... Miting meydanlarında birbirleri için söylediklerini, fırsattan istifade, ekrandan tekrarlamaya iki taraf da niyetli görünmüyor... Her ikisi de, "Aman bir yanlış yapmayayım" diye gartlarını almışlar... Önceki akşam, ülkenin yarısıyla birlikte izlediğim Tayyip Erdoğan ile Deniz Baykal'ın ekran buluşması, tam bir 'nezâket gösterisi' olarak cereyan etti. İki taraf da önemli bir hata yapmadı; birbirlerini kıracak sözlerden kaçındılar ve yara-bere almadan (tabii, karşıdakini de yaralayıp berelemeden) ringten ayrıldılar... Gördüğüm manzara, uzun yıllar önce dinlediğim bir fıkrayı hatırlattı. Kadının biri bayağı gençken hâmile kalmış. Doğacak çocuğunun çok nâzik olmasını istiyormuş; danıştığı bir bilge kişi, "Günde üç defa karnına vur ve 'Nâzik ol' de" aklını vermiş kadına. Çok nâzik olmasını istiyor ya, kadın, 'günde üç defa' ile yetinmeyip her aklına geldikçe karnına vurup 'Nâzik ol' demeye başlamış... Dokuz ay on gün olmuş, on ay olmuş, bir yıl dolmuş, kadında ne sancı ne bir şey... Elli yıl karnı burnunda dolaştıktan sonra vefat etmiş kadın. Yakınları, "Elli yıl önce hâmile kalmıştı" diye merak edip karnını yarmışlar. Gördükleri manzara herkesi güldürmüş: Saçı-başı birbirine karışmış iki ihtiyar, biri diğerine, "Lütfen buyurun" diyor, diğeri de "Aman rica ederim, önce siz buyurun" diye mukabele ediyormuş... Anne karnındaki ikizler, nezâketlerinden, elli yıldır dışarıya çıkamamışlar... Tayyip Erdoğan'la Deniz Baykal'ın ekran düellosu, nezâketlerini bozmaya yanaşmadıkları için, berabere bitti. Yıllar önce Turgut Özal'ı gözlerde büyüten "Satarım" ısrarı türü fırsatları bir-iki kez yakaladı Tayyip Erdoğan, "Merak etmeyin, biz yaparız" noktasına kadar da geldi; ancak nezâketi bunu bir 'nakavt' haline dönüştürmesini engelledi. 1960 yılında Kennedy ile Nixon arasında yapılan ve genç Kennedy'nin 'ihtiyar görünümlü' rakibi karşısında olağanüstü başarılı performans göstermesiyle sonuçlanan ilk televizyon tartışmasından buyana, önceki gece tanık olduğumuza benzer karşılaşmalar dünyanın her tarafında yapılıyor. Sonuçları itibariyle işe yarıyor da. Geçen ay Almanya'da yaşanan televizyon tartışmasında, o akşama kadar geride duran Gerhard Schröeder'in parladığı görülmüştü. Sandıktan Schröeder'in partisi önde çıktı... 1992 seçiminde, Bill Clinton rakibi George Bush karşısında çok etkileyici bir performans sergilemişti; başkan seçilen o oldu... Erdoğan-Baykal televizyon tartışması, taraflar nezâket gösterisini tecih etmelerine rağmen, yine de bir sonuç verecektir. O sonucun da Deniz Baykal aleyhine olacağını düşünüyorum... Kameranın sevmediği kişiler için bir kıyma makinasıdır ekran. Önceki akşam, Tayyip Erdoğan çok genç, Deniz Baykal ise biraz yaşlı göründü ekranda. Politikacı olarak ulusal arenada hiç deneyimi bulunmayan Tayyip Erdoğan'ın, kurt Deniz Baykal karşısında 'çok fazla yerel' bir politikacı görünme riski bulunuyordu; düello bittiğinde, programdan iki 'ulusal politikacı' olarak çıktılar... Sıradan ve oyunu kime vereceği konusunda tereddütlü bir izleyici, programı tâkiben, "Tayyip Erdoğan başbakan olarak fena durmuyor" kanaatine sahip olmuştur... Tayyip Erdoğan, bildiğimiz sebeplerle, seçimden partisi birinci sırada ve Meclis'te çoğunluğu teşkil edecek biçimde çıksa bile başbakan olamayacak; tartışma programında bu durum bile yeterince vurgulanamadı. Deniz Baykal, çok fazla 'mağdur' görünecek Erdoğan'ın puan toplayacağını hesap ettiği için, Tayyip Erdoğan ise, kendi engelli konumunun tedirginliğe yol açabileceği düşüncesiyle, bu noktayı fazla eşelemediler. Ekranın karşısına kavga-dövüş seyretmek üzere oturanlar, izledikleri tartışmada, bekledikleri lezzeti bulamadılar büyük ihtimalle; ancak politikanın hırlaşmadan da yapılabileceğinin şahane bir örneğiydi tartışma. 'Kalite' vurgusu çok fazlaydı. Bu sebeple, zihinler, ekrandakiler yerine koydukları diğer liderleri de bu vesileyle değerlendirme fırsatı buldu. "Deniz Baykal'ın yerine Mesut Yılmaz veya Tansu Çiller olsaydı?.." sorusu stüdyoda bulunmayan iki liderin aleyhine sonuç verdi. Erdoğan'la Baykal tartıştı, Yılmaz'la Çiller puan kaybetti. Seçimden sekiz gün önce yapılan tartışmanın iki eşit rakip arasında geçtiği görüntüsü Ak Parti ve Tayyip Erdoğan lehine bir durum. Hakkında o kadar soruşturma açılmış, mahkemeler ikinci adresi olmuş, Yargıtay Cumhuriyet başsavcısının peşine düştüğü Tayyip Erdoğan, bu görüntülerin zihinlere üşüştürdüğü türden 'radikal' bir tip değildi tartışmada; çözümden yana, diyalogu korumaya özenli, kendi görüşlerini başkalarına zorlamayan, yanıldığını kolayca kabul eden ılımlı bir 'politikacı' tipi çizdi. Ara sıra dudaklarını ısıran, kaygısı yüzündeki çizgileri daha belirginleştiren, karşısındakinden etkilendiği hissi veren ifadesiyle Deniz Baykal da, rakibinin lehine çalışmış oldu... Görüşüm özetle şu: Bu tartışma programı, hâlâ mütereddit olanlar açısından, Ak Parti'nin lehine bitti.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |