|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Gazetenin manşeti şu: "Aday olamaz" Fikret Bila imzalı haberin başlık altına şu açıklama konmuş. "Yüksek Yargı'nın en yetkili ismi, 30 Ağustos resepsiyonunda açık ve net konuştu: "Tayyip Erdoğan ile Erbakan kesinlikle seçime giremez." Başlık altındaki spotlar da "Tartışmak bile hata" ve "İtirazların önemi yok" başlıklarıyla verilmiş. (Milliyet, 1 eylül 2002) İsmi açıklanmayan "Yüksek Yargı'nın en yetkili ismi" bu görüşünü, Anayasa Mahkemesi'nin Hasan Celal Güzel'in önünü açan kararının Tayyip Erdoğan için de emsal teşkil edebileceği yorumları üzerine ortaya koymuş. "Yüksek Yargı'nın en yetkili ismi (?)" nden başka da, Anayasa Mahkemesi kararının Tayyip Erdoğan'ın önünü "açmayacağı"na kail olan kişiler var. Bunların genel karakterine bakıldığında "Dünya görüşü" olarak Tayyip Erdoğan'la farklı çizgide oldukları gözleniyor. Yukardaki manşeti atan gazetenin de "Dünya Görüşü" olarak Tayyip Erdoğan'a karşı olduğu söylenebilir. Dolayısıyla ortaya, "hukuk meselesi" ile "Dünya görüşü farklılığı"nın karşı karşıya geldiği bir durum çıkıyor. Doğan Grubunun bir başka gazetesi (Hürriyet)nde aynı haber "Erdoğan'a umut" başlığı ile veriliyor. Ve haber genelde "kafalar karıştı" çerçevesinde kuruluyor. Yani en azından, ortada henüz belirlenmemiş bir durum olduğu vurgulanıyor. Sabah gazetesi "Sabah diyor ki..." başlıklı başyazı formundaki yazısında "Bilmece çözülemedi" biçiminde değerlendirmiş konuyu. Şu ifadeler yer alıyor bu yazıda: "Seçime iki ay kalmış olmasına rağmen, kamuoyu araştırmalarında açık ara birinci görünen partinin genel başkanının aday olup olamayaacğı bilmecesinin çözülmemesini dünya şaşkınlıkla izliyor. "Aynı maddeden hüküm giymiş, aynı siyasi konumda üç kişiden biri hakkında verilen kararın diğerleri için "Emsal" olamaması, herhalde sadece Türkiye'ye özgü bir durum. Hukuk ne zaman yerli yerine oturacak acaba?" (Sabah, 1 eylül 2002) Hürriyet ve Sabah gazetelerinin de "Dünya görüşü" olarak Erdoğan ve AKP çizgisi ile buluştuğu söylenemez. Buna rağmen onların durduğu yerden bakıldığında Anayasa Mahkemesi kararı en azından "umut" doğuruyor, "Erdoğan'ın önünü açmadığı" biçiminde yorumlandığında da "dünyayı şaşkınlığa sevkeden" bir mahiyet kazanıyor. Kararda şu ifadeler geçiyor: "Ertelemenin ilk sonucu cezaların infazına engel oluşturmasıdır. 4616 sayılı Yasa'nın 2. maddesiyle öngörülen ertelemede, asli cezaya bağlı olarak gerçekleşen fer'i ceza ya da hak yoksunluklarının ertelenmeyeceğine ilişkin herhangi bir ayrıksı kural yoktur. "Bu nedenle, asli cezaya bağlı olarak gerçekleşen fer'i cezalarla hak yoksunluklarına ilişkin yaptırımların da erteleme olanaklarından yararlanması gerekir. Hasan Celal GÜZEL'in asli cezası infaz edilmiş ya da bihakkın tahliyesi sağlanmış olsa bile, buna bağlı olan hak yoksunluklarının infazına 4616 sayılı Yasa yürürlüğe girdiği tarihte devam edilmektedir. Bu Yasa kapsamına giren bir suçtan dolayı mahkum edildiğine göre, infazı devam eden fer'i cezaları ve hak yoksunlukları yönünden ertelemeden yararlanması gerekeceği gibi, belli koşulların gerçekleşmesi halinde 4454 sayılı Yasa'nın 2. maddesinde öngörülen "mahkumiyetin hiç vaki olmamış sayılacağı" olanağından da yararlanması gerekir. Belirtilen yasaların öngördüğü imkanlardan faydalanması Türk Ceza Kanunu'nun 2. maddesindeki "...Bir cürüm veya kabahatin işlendiği zamanın kanunu ile sonradan neşrolunan kanun hükümleri birbirinden farklı ise failin lehinde olan kanun tatbik ve infaz olunur" hükmünün de gereğidir. "Kaçmak suretiyle aldığı cezanın infazını engelleyen bir mahkum 4454 sayılı ve bunun kapsamını genişleten 4616 sayılı Yasaların getirdiği erteleme ve "mahkumiyetin hiç vaki olmaması" olanaklarından faydalanarak her türlü haklarına kavuşurken, Yasa'nın yürürlüğünden önce iyiniyetle kendiliğinden gelip asli cezasını çeken diğer bir mahkumu bu olanaklardan yararlandırmamak adalet, hakkaniyet ve eşitlik ilkeleriyle bağdaşmaz. "Öte yandan, Danıştay'ın 15.11.1990 gün ve 2/2 sayılı İçtihadı birleştirme kararında da belirtildiği gibi, 4454 sayılı Yasa'nın 2. maddesinde belirtilen üç yıllık deneme süresinin bitimi beklenmeden fer'i cezalarla hak yoksunluklarına ilişkin yaptırımların bu süre içinde uygulanmamasının kabulü gerekir. Üç yıllık deneme süresi bittikten sonra bu hakların kullanılabileceğini savunmak ertelemenin amacına ters düşer. Kişinin fer'i cezalarıyla hak yoksunlukları da deneme süresince ertelenmiş ve askıya alınmıştır. "Açıklanan nedenlerle, ertelemenin amacı, bölünmezliği, fer'i cezalarla hak yoksunluklarına etkisi gözetildiğinde, 4454 ve 4616 sayılı Yasa'ların öngördüğü olanaklardan Hasan Celal GÜZEL'in yararlanması gerektiği ve Yeniden Doğuş Partisi üyesi olmasında yasal bir engel bulunmadığı sonucuna varıldığından, Parti'ye ihtar kararı verilmesi isteminin reddi gerekir." Hükümleri her kesin anlayabileceği kadar açık olan bu karar metninden, Hasan Celal Güzel kelimelerini çıkarıp Tayyip Erdoğan'ı koyduğunuzda, suç, ceza, af, erteleme her şey yerli yerine oturuyor. Bundan da Tayyip Erdoğan'ın siyasi yasaklardan kurtuluşu çıkıyor. Ama yok, konu Tayyip Erdoğan'sa, her şeyi çiğneyip "yasak üretmek" mümkün olabilir gibi görünüyorsa, orada hukuk adına, insan hakları adına, demokrasi adına, çağdaşlık adına hiçbir şeyden bahsetme imkanı olamaz. Bir tek insanı siyaseten saf dışı bırakmak için her şeyin çiğnendiği bir ortamda "Hukuk devleti"nden bahsedilemez. Anayasa Mahkemesi Tayyip Erdoğan bu karardan yararlanmasın diye üç kelimeyi şöyle yazmış da, internette yayınlanan ve Erdoğan'ın da yararlanacağı biçimde düzenlenmiş bulunan gerekçe taslak gerekçeymiş de, Yüksek mahkeme, bu gerekçeyi çekip değiştirmiş de, Erdoğan için Mahkeme'nin eski kararı geçerliymiş de, eskiden iki üye şöyle, şimdi böyle oy kullanmış kararlar farklı çıkmış da, iş Anayasa Mahkemesi'nin kararı ile bitmiyormuş, son kararı Yüksek Seçim Kurulu verecekmiş de... Tüm bunlar, toplumda, hukukun, Tayyip Erdoğan'ı siyaset dışı bırakmak için kullanılması anlamına görülmeyecek mi? Ve şu görüntünün en küçük sonucu, Anayasa Mahkemesi gibi dev kurumların itibarını yaralamak olmayacak mı? Yoksa, yeter ki Tayyip Erdoğan safdışı bırakılsın, her şeye değer mantığı mı işliyor? Her şeyin bu kadar kolayca ayaklar altına alındığı bir ülkenin dünyada saygınlığı kalır mı? Yolsuzluk sıralamasında 64.'üncü sıraya düşmüş Türkiye... Acaba hukuksuzlukta kaçıncı sıradayız? Son bir söz: Bu, hukuku zorlayan operasyonlar, "tepki oyları" denen ve AKP'de toplanan seçmen kitlesini bir kere daha kamçılayacak ve sayılarını da tahmin edilemeyecek ölçüde büyütecektir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |