|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Mektubunu "saygılarımı sunarım" diye bitirmeseydi, hiç gündeme getirmeyecektim. "Sol güçbirliği mi, 28 Şubat ittifakı mı?" başlıklı yazıma gelen bir tepkiden sözediyorum. Türkiye'deki hakim eğilim yansıtması açısından önemli bir mektup. İmza önemli değil... Özetle, "28 Şubat'ın ne kötülüğünü gördünüz?" diye soruyor okurum, "Demokrasi, ordularla Ortaçağ karanlığına karşı savaşarak kazanılmadı mı? Parmak kaldırarak veya oy vererek oluşacak iradenin demokratik olacağı hangi bilimsel bakışa sığar? Hitler de, Bush da, Menderes de oyla gelmedi mi?" Bu görüşleri üzerinde durmaya değer görmüyorum. Beni asıl, mektup sahibinin "vatan hainliği"ne yüklediği anlam rahatsız etti.. Demokratik düşünceyi ve Avrupa Birliği'ni savunuyorsanız "vatan haini", darbeleri ve muhtıraları destekliyorsanız "vatansever" oluyorsunuz. Tahsisli milliyetçiliğin en sık kullandığı suçlamalardan/kavramlardan biridir vatan hainliği. Ve de pek işlevseldir... "Vatan haini" yaftasının boynunuza takılması için, tarihin tek çizgide akmadığı ve bir bölümünün sorgulanması gerektiğini ifade etmeniz yeterlidir. Tarihin zannedildiği ve ileri sürüldüğü gibi "tek çizgide" akmadığını, ilk, yanlış hatırlamıyorsam, rahmetli İdris Küçükömer hoca söylemişti. Hoca, geleneksel "ilerici-gerici" sınıflandırmasını da tersyüz etmişti. Buna göre: Jöntürkler, İttihat ve Terakki, Cumhuriyet Halk Fırkası ve sol entelijansiya "gerici" çizgiyi; Hürriyet ve İtilaf, DP, Adalet Partisi, hatta Özal'lı ANAP da "ilerici" çizgiyi temsil ediyordu. Birinci çizgi halkı "biat" eden, "pasif" ve "yönetilen" bir varlık olarak görürken, ikinci çizgi "çevreye göre merkez" tanımını savunuyor ve halkı "yöneten varlık" olarak görmek istiyordu. "Vatan hainliği" ise, büyük ölçüde merkezi devletin kendini korumak için ürettiği ve lüzumu halinde tedavüle sürdüğü bir kavram, bir yaftalandırma. Bu kavramsallaştırma ihtiyacının, vatanperver niyetlerden kaynaklandığını düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Korunmak istenen şey vatan değilse, nedir o halde? Kimi küçük çıkarlar... Siyasî ve ekonomik imtiyazlar... Ahmet İnsel, bir yazısında şöyle diyordu: "Devletçiliği eleştirmek, kamu iktisadi teşekküllerinin en azından bir kısmının özelleştirilmesinin gereğine işaret etmek, iktisadi, siyasi ve kültürel konularda daha 'ademi merkeziyetçi' bir idari yapıyı savunmak, etnik kültürel hakların demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olduğunu hatırlatmak, çarpıtma ve gizlemelerle dolu resmî yakın tarihimizin hassas dosyalarla birlikte tartışmaya açılmasını istemek kutsal devletin milliyetçi güçleri tarafından ya vatan hainliğiyle suçlanır, ya da vatanı bölmeye matuf sorumsuz davranışlar olarak kamuoyu önünde teşhir edilir." Amaç nedir? Amaç, belli ki, bir "fikri tedhiş" yaratıp, ekonomik ve siyasi imtiyazların geleceğini güvence altına almak... Avrupa Birliği tartışmalarını bir de bu zaviyeden okumaya çalışın isterseniz; belki sizde de gizli istidatlar vardır...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |