T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kim doğru söylüyor?

Önemli bir Batı ülkesinden diplomatlar, geçen hafta, bir kaç saatlarını "Tayyip Erdoğan'ın hukuki durumu" konusuna ayırdılar. Zihinlerinde onlarca soru vardı. Kendi ülkelerinden bildikleri kalıplara uygun sorulardı bunlar ve öğrendikleri her yeni ayrıntı mukayeseyi biraz daha imkânsız kılıyordu. Çareyi tek cümlede buldum: "Sonuç ne yönde tecelli ederse etsin, karar siyasi olacak..." Galiba anladılar...

Yabancıların, son iki günün gazetelerinde yazılanları önlerine koyduklarında şaşırdıklarına eminim. Anayasa Mahkemesi'nin Hasan Celal Güzel ile ilgili kararının gerekçesi, TCK 312'den mahkum olanların siyasi açıdan durumlarını açıklığa kavuşturuyor. Gerekçeyi okuduğunuzda, Güzel'in bu seçime katılmasına herhangi bir engel bulunmadığını anlıyorsunuz. Tayyip Erdoğan da aynı durumda, 312 mahkumu; bu gerekçeye göre onun da önünde engel kalmaması gerekir...

Güzel kararının gerekçesi AA haberi olarak gündeme düştüğünde hepsi de okumuş yazmış çocuklardan oluşan bir meclisteydim. Haberi dinleyince, hemen hepimiz, "Tayyip Bey'in önü açıldı" hükmünü verdik. Tecrübeli bir dost, "Durun bakalım" dedi, "Feşmekânca gazete gerekçeyi nasıl yorumlayacak; onun yorumu 'niyeti' belli edecektir çünkü..."

Bu satırları okuduğunuzda, eminim, rahatsız olmuşsunuzdur. Anayasa Mahkemesi'nin 7'ye karşı 4 oyla aldığı, çoğunluk görüşünün olanca açıklıkla karara yansıtıldığı, muhalefet şerhlerinin de yer aldığı metin herkes tarafından kolayca anlaşılabildiği halde, bir gazetenin yorumunun sonucu belirleyecek olması... Doğrusu rahatsız edici... Dostumun ihtiyatı ise beni güldürdü...

Gülmemin sebebi o ünlü paşa fıkrasının aklıma gelmesi... Hani, köşkte aşçıbaşı ile yamağı önlerindeki balığının cinsiyeti üzerinde kavga ediyorlarmış... Yamak "Dişidir" derken, aşçıbaşı "Erkektir" ısrarındaymış... "Erkektir, dişidir" diye bağırırlarken, birinin aklına parlak bir fikir gelmiş: "En iyisi paşaya soralım..." Diğeri, "O bilir mi?" diye kuşkusunu dile getirince, fikrin sahibi lâfı yapıştırıvermiş: "Bilmese bile dediği dediktir..."

Bizde de, bir-iki gazete, o gazetelerdeki bir-iki yazar veya muhabir, apaçık gerçekleri bile farklı yorumlayabiliyorlar. En güzeli ise, olayların onların garip yorumları istikametinde gelişmesi... Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin RP ve FP kararları buna iyi birer örnek... Dostum da, o örneklerden hareket ederek, 'feşmekânca gazete'yi referans almayı teklif etmiş oldu...

Dün sabah, büyük bir heyecanla o gazeteye baktım. Kararı serinkanlıkla vermeyi yeğlemişti; en aşırı iddiası "Kafaların karıştığı..." Buna karşılık, bir başka gazete, hem de manşetinden, "Aday olamaz" hükmünü vermiş... "Yüksek yargının en yetkili ismi" diye tanıttığı bir kişi, gazeteye, "Tayyip Erdoğan ile Erbakan kesinlikle seçime giremez" demiş...

Bu tür rümuzlu haberlerin sorunu farklı bakışların varlığında rahatsız edici boyutlara çıkar... "Yüksek yargının en yetkili ismi" ile kast edilenin kim olduğunu bilmiyorum, yalnız o sıfatı hak edebilecek bir kişiyle ben de konuştum, o bunun tam tersi kanaati aktardı bana... "Yüksek yargının en yetkili ismi" olan kişinin, "Hasan Celal Güzel ile ilgili olarak verilen karardan sonra Tayyip Erdoğan'ın önünde hiçbir engel kalmadı" cümlesi kulağımda çınlıyor...

Şimdi ne yapacağız?

Pozitif hukukta en önemli kavramlardan biri 'emsal' kavramıdır. Birbirine benzeyen olaylardan birine dair verilen hüküm diğerlerini de kapsar. Ceza hukukunda daha köklü bir kural da vardır: Her türlü olumlu gelişme sanığın lehine değerlendirilir... Sözün kısası şu: Hasan Celal Güzel'le ilgili 'olumlu' karar Tayyip Erdoğan için 'emsal' teşkil eder; biri için geçerli olan 'olumlu sonuç' diğerine de uygulanır...

Bu sebeple, Güzel kararını "Seçime giremezler" biçiminde yorumladığını gazete manşetinden okuduğum kişi, o manşette iddia edildiği gibi "Yüksek yargının en yetkili ismi" olamaz gibi geliyor bana... Kulaklarımla duyduğum "Bu karardan sonra Erdoğan'ın önünde hiçbir engel kalmadı" cümlesi daha 'hukuki' duruyor çünkü...

Bu olayın bir ilginç yönü de, madem gazetelerden söz ediyoruz, 'takım-dışı' bir başka gazetenin 'başarısı'. Adli tatilden önce, "Karar açıklandı" diye bir haber okuduk o gazetede, sonra henüz Anayasa Mahkemesi heyeti tarafından onaylanmamış, raportörün müsvettesinin internet sitesine konulduğunu öğrendik. Aynı gazete, gerçek kararın yayımlanmak üzere Resmi Gazete'ye gönderildiği gün, bu defa, "Tayyip'e emsal şoku" diyen bir manşetle çıktı okur karşısına...

Durumu, benim yabancılar için özetlediğim biçimiyle, en güzel dördüncü bir gazete özetlemiş: "Erdoğan'a bir iyi bir de kötü haber - Güzel'e dair Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesi Erdoğan'ın durumuna uyuyor. Ancak YSK, bu kararı hiç dikkate almayabilir."

Hukuki bir sorun sözkonusu ve Anayasa Mahkemesi kararının uygulanması, sadece genç bir politikacının geleceğini değil, seçime doğru hızla yol alan bir ülkede sandığa yansıyacak milli iradeyi de belirleyecek... Aynı kararı beş ayrı gazete beş ayrı biçimde yorumladığı gibi, haklarında "Yüksek yargının en yetkili ismi" sıfatı kullanılabilecek iki ayrı kişiden iki farklı hüküm de çıkabiliyor...

Ağzı olan konuşuyor; yabancıların kafası daha da karışacak...


2 Eylül 2002
Pazartesi
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED