|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Seçimlerin siyasete yönelik beklentiyi, kaygıyı ve ilgiyi kabarttığı şu günlerde, siyasi tartışmaların hangi konulardan, nelerden oluştuğuna göz atmak ilginç bir alıştırma imkanı sunuyor. Bu alıştırma sadece siyasi partilerin değil, başta basın olmak üzere türlü kurumların hatta kamuoyunun içinde bulunduğu siyasi ruh halini ve durumunu ortaya koyar... Bu alıştırma için önce tartışmalarda yer almayanlardan başlayalım... Bir kere tartışmalarda siyasi partilerin programları yok... Siyasi dillerine ve verdikleri değişim mesajlarına ilişkin unsurlar da yok... Örneğin CHP etrafında solun dirilişine, Derviş'in vurgusuyla "liberal-sosyal sentez"e ilişkin tek bir satır yayınlanmıyor gazetelerde. Ne teorik bir tartışma oluyor, ne Batı'yla bir karşılaştırma yapılıyor, ne yeni siyasi eksenlerin, ilkelerin ya da ruhun neler olduğuna dair yorumlar yapılıyor. CHP'nin, yani sol olduğunu söyleyen ve solu yenileme iddiası taşıyan bir partinin gerek ilkesel, gerek pratik değişim ilkeleri neler, değişim politikası ne? Siyasi yapıyı ve hukuki mevzuatı toplumsal yeni duruma ve taleplere göre hareketle nasıl değiştirecek; bu değişimde insanı, talebi ve hakkı nasıl tanımlayacak; ve elbette ne tür riskleri göze alacak? CHP'liler de dahil olmak üzere bu soruların yanıtı kimde var? Dahası bu soruları kim kendisine soruyor? Aynı durum AKP için de geçerli... AKP'nin ne kadar oy alacağı doğal olarak herkesin ilgi konusu, ancak bu partinin siyasi önerileri, yelpazenin neresinde yer aldığı, neyi, neden temsil ettiği konusunda mutlak bir ilgisizlik hali var. Gazetelerde, televizyonlarda şu sorulara ilişkin fikir kırıntısı bile bulmak mümkün değil: "AKP bir toplumsal değişime mi işaret ediyor yoksa İslami duyarlılığın tepki oylarını da etrafında toplayacak yeni bir yapılanmasına mı? AKP merkez sağın yeni temsilcisi mi olacak, yoksa merkezkaç güçlerin sistemi altüst edişinin taşıyıcısı mı olacak?..." Bu partinin ekonomiden laiklik meselesine, Kürt sorunundan devletin sivilleştirilmesine değin uygulama programı var mı, varsa nelerden oluşuyor? Bu sorunun yanıtını gazeteciler bile bilmiyor, hatta genel ilkeler ve ifadeler dışında bunlara AKP kurmaylarının bile yanıtı yok. Peki ya kanaat önderlerinin durumu, seçmenlerin genel ruh hali durumu farklı mı? "Siyasi partilerin toplum tasavvuru" ne denli muğlaksa, "toplumun siyasete ilişkin tasavvuru" da o denli muğlak değil mi? Yukarıdaki sorular kaç kişiyi ilgilendiriyor örneğin? Buna karşılık, CHP ya da AKP üzerinden siyasi yelpazedeki dağınıklığın giderilmesi, siyasi merkezin yeniden ihya edilmesi, seçim sonrası ortaya çıkabilecek asker merkezli devlet ve meşruiyet krizi hemen herkesin aklındaki sorular... Nitekim seçmen davranışı her geçen gün hizmet ve toplumsal talep merkezli siyasi bir tercih olmaktan çıkıyor, kültürel bir özdeşlik kurma aracı haline geliyor. Yani insanlar siyasi tercihlerinden, beğenilerinden hareketle değil, kültürel ve sosyal kimliklerinden hareketle oy vermeye hazırlanıyorlar... Ve tabii bu durumda siyasete ilişkin sorular anlam taşımaktan çıkıyor... Bu durumun son 10 yılın "değişim dalgası"yla, bu dalganın siyasi yapıya toslamasıyla ve buna tedbir olarak devletin ürettiği "otoriterleşme akımı"yla doğrudan ilgisi var. Bu üçlünün yol açtığı "depolitizasyon" ya da depolitizasyonun diğer yüzü olan "faydacı ve aşırı siyasallaşma" üzerimizde hala bir kara bulut gibi dolaşıyor... Ama bilmek ve görmek gerekir ki, değişim fikrinin buharlaştığı, acz içinde kişilere, kimliklere sıkıştırıldığı arenalarda, oyunlar kurallara göre oynanmaz ve sahaya sükunet hakim olmaz...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |