|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Siyasi partilerin "Değiştirme Birlikleri" mevcut milletvekillerinin yerine geçmek için sabırsızlanıyor.. Eğer Genel Başkan'ın veya Genel Merkez'in korunması olmasa, genel başkan dahil, eski milletvekillerinden belki hiçbiri, parlamentoya yeniden giremez.. Çünkü seçilmiş hiçbir milletvekilinin, geride kalan yasama dönemi boyunca, kimseyi tatmin etmiş olması mümkün değil.. Siyasetle uzaktan ya da yakından ilgisi olan ama milletvekili olmayan binlerce kişi, "Ben milletvekili olsaydım"la başlayan ve mevcut milletvekillerini yeteneksizlikle suçlayan konuşmalar yapmakta.. "Değiştirme Birlikleri" bazı dönemlerde yüzde 70, hatta yüzde 80 oranında başarılı oldular. Örneğin 14 Mayıs 1950'de, 27 yıllık CHP iktidarı, TBMM'den adeta silindi.. Yepyeni isimler geldi.. 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi ile bütün partiler kapatılınca, yine "Değiştirme Birlikleri"nin günü geldi.. Son 1999 Nisan seçimlerinde de, DSP ve MHP ile, büyük ölçüde yenilendi TBMM.. Ama değişmeyen bir olgu da var siyasetimizde.. "Değiştirme Birlikleri" zafer kazanıp eskilerin yerine geçtikten çok kısa süre sonra, onlar da eskiyor. Arkasından, onların da değiştirilmesi için, alttan gelen baskılar başlıyor.. Çarşamba gününe kadar aday listelerini belirleyecek olan Genel Merkez'lerin çekirdek kadrolarını, işte bu baskılar yönlendirmekte.. Genel Başkanlar ve çok yakın yönetim kadroları rahat.. Onlar, kendi yerlerini kendileri belirleyecek.. Kemal Derviş falan gibi isimler de rahat.. Onların yerleri, kamuoyu önünde garantilendi.. Ama ya diğerlerinin durumu ne olacak? "Bize katıl.. Milletvekilliğin garanti" denilenler var.. Örgütteki güçleriyle, genel merkezlere baskı yapan yerel siyaset ağaları var.. İstifa etmiş partili bürokratlar var.. Eski milletvekilleri var.. Ve neticede de, TBMM'de sadece 550 koltuk var.. Bu koltukların hepsi de, bir partinin olmayacak ki.. Yani aday listeleri belirlenip açıklandığı gün, her partide küçük kıyametlerin kopması kaçınılmaz.. Genel başkanlar ve onların çevrelerindeki aday belirleyiciler için, dayanılması güç sistemlerin ve hatta öfkelerin seslendirildiği bir ortam geliyor.. İşte bu noktada, Türk siyasetinin, milletvekilliği dışındaki seçilmişlik imtiyazları, gündeme gelecek.. Bazıları, danışmanlık vaadi alacak.. Bazıları, yönetim kurulu üyeliği hayali ile avutulacak.. Seçim sonucu belli olup, yeni iktidar kuruluncaya kadar, Ankara'da kamu imkanları üzerinde hak iddia eden, "aday olamamış ama partili" insanlar dolaşacak.. Demokrasinin bir yanı da bu işte.. 1950'den beri alıştığımız bir yaşam düzeni bu..
ŞAKA
Son nefesim "Aaah" olacak!..
Bülent Ecevit, Van'daki konuşmasında, sanki ileride DSP liderliğinden ayrılacakmış gibi konuşmuş, -Elbet hepimiz faniyiz, demiş.. Ve sonra eklemiş, -Ben Allah izin verdiği kadar son nefesime kadar, Türkiye'nin kurtulması için elimden geleni yapacağım!.. Demek ki Ecevit'in son nefesine kadar, halkın son nefesi bir "Aaahh" olacaktır..
DUYGUSAL FRİKİKLER
Aydın Doğan neden öfkeli?..
Önce Cumhuriyet'te Dinç Bilgin ve Aydın Doğan'ın Leyla Tavşanoğlu ile söyleşilerini okuduk.. Pazar ve pazartesi günleri de, Zaman'da, Nuriye Akman'ın Aydın Doğan'la yaptığı söyleşi yayınlandı.. Bütün bunlardan çıkan bir gerçek var.. Türk basını, müthiş bir gerginliğin, hatta kavganın içinde.. Herkes, yani tüm medya sermayeleri, birbirleriyle adeta kan davalı.. Ve en rahat, en sağlam durumdaki Aydın Doğan da, en öfkeli basın patronu şu anda.. Cem Uzan'a da, Mehmet Emin Karamehmet'e de, Dinç Bilgin'e de ve nihayet Turgay Ciner'e de, aklına geleni söylüyor.. Kendi deyimi ile "Eldivensiz Konuşuyor" Aydın Doğan.. Bana göre, daha sakin, daha dingin konuşsa, herhalde daha etkili olur.. Anlaşılan, "Atatürk kadını biraz frikikli olsun" derken, kendisi de istemeden duygularının frikikini sergilemiş..
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |