|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bu köşenin önceki sahibi anlatmıştı: "Ne zaman Yekta Güngör Özden'le ilgili bir yazı yazsam, aynı daktilodan çıkma tuhaf mektuplar alıyorum." "Tuhaf" sözcüğünü o zamanlar biraz abartılı bulmuştum. Çünkü olayı neredeyse "polisiye" bir hava katarak anlatmış, sözkonusu mektupların tek merkezden, muhtemelen Yekta Bey'i seven ve gözeten biri ya da birileri tarafından gönderildiğini söylemişti. Ben de arkadaşımın kuruntusunu Forsyth, Le carre, Clancy düşkünülüğüne verip, gülüp geçmiştim. İnanmadığımı görünce, ertesi gün elinde dört adet mektup, çıkıp geldi. "Bak" dedi, "Özellikle üsluba ve mektup sahibinin imzasına dikkat et..." Biri Çankaya'dan, ikisi Kavaklıdere'den postalanmış; dördüncüsünün üzerindeki damga okunmuyor. Dört mektubun formatı da aynı. Aynı daktilo aralığı. Aynı paragraf boşluğu. Aynı imla bozukluğu ve Türkçe zevksizliği... En dikkat çeken benzerlik, dört mektubun da devlet dairelerinde kullanılan ağır gramajlı dosya kağıdına yazılmış olması. Yazar farklı isimler kullanmış, ama imzadaki kaligrafi aynı. Esrarengiz yazar, arkadaşımızı cahillikle, ahmaklıkla, bölücülükle, "durup duruken Yekta Bey'e sataşmakla" suçluyor ve böyle devam ederse "başına kötü şeylerin gelebileceğini" hatırlatıyor. Ardından, yakası açılmadık bir yığın küfür ve hakaret sıralıyor. "Bunların aynı şahıs tarafından yazıldığını anlamak için uzman olmaya gerek yok" dedim. Bir şey daha dikkatimi çekti: Mektup sahibi Yekta Güngör Özden'i çok iyi tanıyor, hangi saatte nerede olduğunu, kimlerle görüştüğünü, hangi konuda ne düşündüğünü çok iyi biliyor. Aklıma Taha Kıvanç'ın bir yazısı geldi; o da bir vakitler, Yekta Bey'in esrarengiz hayranlarından yakınıyordu. O da birtakım mektuplara muhatap olmuştu... Ortaya şöyle bir durum çıkıyor: Kavaklıdere-Çankaya bölgesinde ikamet eden Yekta Güngör Özden hayranı bir "ruh hastası", vazifelendirilmiş gibi her gün üşenmeden gazeteleri tarıyor, Yekta Güngör Özden aleyhtarı yazıları saptıyor ve sonra da oturup bunlara cevaplar yazıyor; üstelik bu ruh hastası, Yekta Bey'le ilgili çok özel bilgilere sahip: "Sen Yekta bey'in falanca kişiyle görüştüğünü yazıyorsun ama, Yekta Bey o saatte filanca yerdeydi" gibilerden... Taha Kıvanç ve Ahmet Kekeç'i vaktiyle çok kıskanmıştım. Hatta, Yekta Güngör Özden'le ilgili yazılarım gözden kaçıyor, okunmuyor galiba diye üzülmüştüm. Nihayet ben de bir mektup aldım. Daha önce gördüklerime benzer bir mektup. Aynı daktilo aralığı. Aynı paragraf düzeni. Aynı özensiz imza. Kağıdın gramajı bu defa farklı; alelade bir dosya kağıdına yazılmış. Halil Bey (mektup sahibinin ismi Halil Soytaş) "Azizim Mehmet Efendi" diye başlamış; bu girişin etkili olabileceğini düşünmüş, belli ki... Zaten bol bol Osmanlıca sözcük, deyim ve dini kavram kullanmış mektubunda. Anlayacağınız "Nabza göre şerbet" veriyor Halil Bey ve niyeti kavga etmek olmadığı için, bir gericiyi, ancak gerici sözcükler ve ıstılahlar kullanarak ikna edebileceğini, yani "Yekta Güngör Özden aleyhine yazmaktan" vazgeçirebileceğini düşünüyor. Fakat o kadar da müeddep bir mektup değil... Arada bir, "terbiyesizlik etmeyelim" türünden ifadelere de yer veriyor. Özet olarak Halil Soytaş, geçenlerde yayımlanan bir yazımda Yekta Güngör Özden'e çattığım için beni kınıyor ve onun ne kadar değerli, ne kadar üstün, ne kadar bilgili, ne kadar vatanperver bir insan olduğunu anlatıyor. Halil Soytaş da Yekta Bey'le ilgili çok özel bilgilere sahip; her saat, her dakika, her saniye onu izliyor, nerede ne konuştuğunu, aklından neler geçirdiğini çok iyi biliyor. Örnek mi? "Niçin Yekta Bey'e çatıyorsunuz? Bu milletin kaç Yekta Bey'i var? Sonra Yekta Bey siyasete kendisi parti kurarak gelmedi. Siyaseti sevmediğini, saymadığını hep söyler ve yazar. Arkadaşları rica etmiş, hasta hasta birleştirici olmak için kabul etmiş. Sesi de çıkıyor. Dün (30.8.2002) yalnız beş TV kanalında vardı, bir de radyoda. Bugün de Best FM'de dinledik. Niçin ÖDP'ye, Liberallere, komünistlere çatmıyorsunuz? Atatürkçülerin parti kurması yasak mı, kötü mü? Bakınız Yekta Bey'in ailesinde kimler var, kimleri yetiştirmiş, ne görevlerde bulunmuş. Hem sizin yazdığınız gibi o gazeteciyi mahkemeye vermemiş, sebebi başka. Merak edip sordum, sizin için de öyle şeyler söyledi ki, yazmam doğru olmaz..." Halil Soytaş'ın mektubu bu şekilde uzayıp gidiyor. Halil Bey'den (kendi ifadesiyle samimi, dindar, dürüst bir Atatürkçü ve yurtseverse) bundan sonraki mektubunda açık adresini ve telefonunu rica ediyorum; bir de Yekta Güngör Özden'le nereden tanıştıklarını, aralarında nasıl bir ilişki bulunduğunu, onun aklından geçenleri nasıl okuduğunu... Halil Soytaş diye biri yoksa, bu yazının muhatabı Yekta Güngör Özden'dir. Ya sağa-sola küfür mektupları döşenen "gizli hayranlar"ını deşifre edecek, ya da bunların ortaya çıkarılması için Cumhuriyet Savcıları'na yardımcı olacak...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |