T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
11 Eylül: ABD'nin 'öteki'leştirilmesi

Müslümanlar'ın üzerine terör elbisesini giydirenler bu "kan kültürünü" doğuran geri kalmışlığın temelleri üzerinde varsayımlar geliştirerek ekrandaki görüntünün tarihi, felsefi arkaplanı açıklamaya çalışıyorlar. İslam ve terör birbiriyle özdeşleştirildikten sonra terörü doğuran kültürel, ekonomik, askeri geri kalmışlık itiraz kabul etmez bir gerçeklik olarak gündeme düşüyor. Müslümanlar geri kalmışsa bu geri kalmışlığın temelinde bu günkü Müslümanlıklarını besleyen kaynaklar, düşünce geleneği ve İslam anlayışlarını ortaya çıkarmak gibi entelektüel sorumluluk (!) örneği sergileniyor. Tam bu noktada İslam ve terör odaklı tartışmalarda özellikle Amerikan kamuoyunun ve yönetimi ile bunlarla kol kola yayın yapan medyanın geliştirdiği Müslümanlar'ı aşağılayıcı, mahkum edici, dışlayıcı özetle 'öteki'leştirici dil ve tutumu çok açık. Müslüman kamuoyu gibi aydınlar, bilim adamları, eli kalem tutan etkin çevreler de adeta terörize edilerek kendi tanımladıkları sorunlara sıkıştırılmış bir düşünce ortamına itilmektedir. Bunun en açık örneği olarak, Batı'da ve Amerika'da yaşayan Müslümanlar'a karşı yürütülen ayrımcılık (diserimination) uygulamalarının küresel boyut kazanmakta olduğuna dikkat çeken karşı söylem geliştirmeye çalışıyorlar.

Bu söylemi beslemek için de bir karşı entelektüel atak olarak ABD politikalarının ikiyüzlülüğü, Müslüman dünyaya yönelik stratejilerindeki sömürgeci karaktere vurgu yapan bir dil gelişiyor. Batı'nın İslam dünyasının geriliği gibi bir sorunsaldan hareket ederek İslam ve Müslümanlar'ın teröristliğine dair tarihî, felsefî ve hatta dînî köken bulmaya çalışmaları gibi; benzer bir zeminden kalkarak Batı uygarlığının ikiyüzlüğünün, kirliliğinin tarihî ve felsefî temelleri üzerine, özellikle bu dönemde yoğunlaşıldığı bir gerçek. İlk bakışta böylesi travmaların yaşandığı toplumlarda buna benzer savunma mekanizmalarının geliştirilmesinin çok örnekleri var.

İşte Müslüman aydınların terörize edildiği kırılma noktası burası. Batı medeniyetinin doğasını, onu inşa eden felsefi temeller ve tarihî gelenek anlaşılmadan ne sağlıklı yorumlamak ne de karşı/taraftar olmak mümkündür. Bunu yapmadan Batı karşıtı olmakla taraftarı olmak arasında sonuçta fazla bir fark olmayacaktır. Bunun tipik örneği; Batı'yı tanımadan karşı çıkan ya da karşı olduğunu sananlarla, bir bakıma, Batı ile dogmatik taraftarlık ilişkisi kuran Batıcı elitlerin içine düştüğü durumun tarihi olan ikiyüz yıllık Batılılaşma maceramızdır. Sömürge ülkelerinin kişiliksiz aydınlarının Batı ile kurdukları ilişki biçiminden daha dramatik bir durumdur bu.

Özellikle 11 Eylül sonrası Amerika'nın küresel hegemonya stratejisine meşruiyet sağlamak, bu stratejinin ideolojik aygıtı olarak kullanmak istediği apaçık olan terör kampanyası ile her şeyden önce Müslüman zihinlerin terörize edilmek istendiği bir vakıa. Müslüman aydınların zihniyet ve kimlik anlayışlarının terörize edilmesinin uzun vadede tahrip edici sonuçları çıkacak ve sağlıklı bir medeniyet tahlili ve düşünceye dayalı söylem geliştirilmedikçe sonuçları sanılandan daha ölümcül olabilecektir...

Amerika'yı kirli stratejisinden kalkarak 'ötekileştirme' kolaycılığına düşmüş zihinlerin Amerika'nın temsil ettiği bir uygarlığa alternatif olabilecek bir dirilişi gerçekleştirmesi mümkün olamaz. Amerika'nın işlediği cinayetleri, kirli dosyalarını deşifre edilmesinden ileriye gidemeyen, bir tür entelektüel ve psikolojik rahatlama terapisine dönüşmeye müsait ötekileştirme yaklaşımı 11 Eylül sonrası çok kolay düşülebilecek tuzak haline geldi.

Asıl Amerika'yı korkutan, Müslüman dünyanın tarihî hafızasında var olan birikimi yeniden canlandıracak entelektüel bir atılımın gerçekleştirilecek olmasıdır. Müslüman aydınların medyatik bombardımanla böylesi bir tuzağa düşmeleri durumunda ne otokritik yapabilirler ne de eleştirdikleri siyasi yapının arkasındaki zihniyeti doğru okuyup yaşadığı çağı anlamlandırabilirler.

11 Eylül sonrası ABD'nin haksız saldırı ve suçlamalarına kilitlenerek sürekli şikayet makamında bir dilin geliştirilmiş olması İslam dünyası için hem bir tuzak hem de olabilecek en kötü durumdur. İslam dünyasındaki aydınların, bilim adamlarının, entellektüellerin bir an evvel kendi gerçeklerin fark ederek, uzun soluklu perspektif geliştirmeleri gerekmektedir.

Başlayan yürüyüşün/uyanışın sekteye uğramadan sürdürülmesi gerekmektedir. Güncel olanı ihmal etmeden ama güncel olana da takılıp kalmadan.


17 Eylül 2002
Salı
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED