|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Konu epey karışık, ama yine de dikkatimizi yoğunlaştırarak anlamaya çalışalım: Yargıtay 8. Ceza Dairesi, Cumhuriyet başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun başvurusunu haklı buldu. AK Parti lideri Tayyip Erdoğan'ı 312. maddeden mahkum eden Diyarbakır 3 Numaralı DGM'nin reddi üzerine bir üst mahkeme olarak konuyu görüşen Diyarbakır 4 Numaralı DGM'nin verdiği "Mahkumiyetin adli sicilden silinmesi" kararı Yargıtay tarafından iptal edildi. Dün bütün günü, "Ak Parti lideri aday olamayacak" yorumlarını dinleyerek geçirdik... Tayyip Erdoğan 'siyasi' bir şahsiyet; bu da onunla ilgili her gelişmeyi siyasetin ilgi alanına sokuyor. Hakkında verilen her karar, 'hukuki' olsa bile, siyasi bir sonuç doğuruyor. Farklı mahkemeler, değişik kararlarıyla, bir siyaset adamının geleceğini seçime beş kala belirlemeyi de üstlenmiş oluyorlar... Oysa, 'hukuk', özellikle "Adalet mülkün temelidir" kültüründen gelen ve yargının kestiği parmağın acımayacağına inanan insanlar için merkezi bir öneme sahip. Gecikse ve yanlışlar yapsa bile, yargısına toz kondurmayan bir toplum bizimki. Bu sebeple, 'yargıç' konumunda olanlar, verdikleri kararlarla, yalnızca kendi itibarlarını korumuş veya yoketmiş olmuyor, mensubu oldukları adalet câmiasının saygınlığını da yükseltiyor veya yere düşürüyorlar. Bu kadar lâfı, Tayyip Erdoğan'la ilgili yargılama sürecini en başından izlemiş biri olarak, fark ettiğimiz çelişkiler yüzünden sarf ediyoruz. Erdoğan'ın dâvâ konusu sözleri, ülkemizin öndegelen hukuk otoritelerinin verdiği bağımsız mütalaalara göre 'suç' teşkil etmiyordu; buna rağmen, mahkeme, bir üyenin itirazına karşılık iki oyla mahkumiyet kararı verdi. Erdoğan'ın mahkum edildiği TCK'nın 312. maddesi, benzer dâvâlarda beraat kararı verilmesini sağlayacak biçimde değiştirildi; bu arada, Meclis, Erdoğan'ın cezasını da kapsayan bir 'cezaların ertelenmesi' yasası çıkardı. 312. maddenin yeni biçimi Erdoğan'ın sözlerini 'suç' olmaktan çıkarttı; cezaları infaz edilmeyen 312 mağdurlarının hepsi 'cezaların ertelenmesi yasası'ndan yararlandılar. Bunun anlamı şu: Tayyip Erdoğan, mahkum edildiği sözleri bugün tekrarlasa 'suç' işlemeyeceği gibi erteleme yasası çıkmadan önce cezaevine girmeseydi cezası bütün sonuçlarıyla ortadan kalkmış olacaktı... Mahkum edileceklerini anlayınca yurtdışına çıkan 312 mağdurları, bugün elleri kollarını sallayarak aramızda dolaşıyorlar; isterlerse milletvekili adayı olmaları önünde bir engel de bulunmuyor... Nitekim, Anayasa Mahkemesi, hukuki açıdan Tayyip Erdoğan'dan farksız Hasan Celal Güzel'le ilgili kararını, bu durumları göz önünde bulundurarak kaleme aldı. Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesi okunduğunda, TCK 312'den mahkum olan ve cezası infaz edilmiş Hasan Celal Güzel'in 'siyasi yasaklı' sayılmadığı anlaşılıyor. Cezaevine girmek yerine yurtdışına kaçsaydı 'siyasi yasak'tan da kurtulacak olan, kendisine benzer durumdaki bir siyasetçinin milletvekilliğine adaylık koyabildiği bir ülkede, Tayyip Erdoğan, siyasi yasağından kurtulup milletvekili adayı olamıyor. Hem de, seçim sürecinin başlaması yüzünden koltuğunu boşaltan hukuk profesörü adalet bakanı Hikmet Sami Türk'ün, aylardan beri, gelişmelerin Tayyip Erdoğan lehine değerlendirilmesi gerektiğini hatırlatmasına rağmen... Bu karmaşada en büyük tahribatı 'hukuk' kurumu görüyor. Hukuku bu denli çelişkili uygulamalara konu olan bir ülkede yargıya güven azaldığı gibi, "Yasalarınızı AB'ye uyumlu hale getirmeniz yetmez, uygulamayı görelim" diyen AB çevrelerinden Türkiye'nin üyeliğine ters bakanların eli de gereksiz yere güçleniyor. Elbette, son söz, hukukçulardan oluşan Yüksek Seçim Kurulu'nda. YSK üyeleri, bu çelişkili kararlar içinden mesleklerine en yakışanı seçerek kendilerinden beklenen tarafsızlığı sergileyebilirler. Ya onlar da?.. En iyisi bu soruyu zihnimizden kovmak...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |