|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Yayın dünyamızda yaşı yirmiyi geçmiş kaç dergi var? Saymadım ama sayıları muhakkak ki bir elin parmak sayısını aşmaz. Birikim dergisi de işte bu az sayıdaki dergilerden birisi. 80 öncesi sol cenahta ciddi bir teorik tartışma ihtiyacı olduğunu kabul edenlerce kuruldu ve o gün bugündür (arada zorunlu tenefüsler hariç!) yayınına devam ediyor. Genel yayın yönetmenini Ömer Laçiner'i tanıyorsunuzdur. Birikim epeyce sıklıkla "dosya"lar yayımlıyor. Nitekim son sayı da "Türkiye'de Ordu"ya ayrılmış. Derginin editörü "Apo"nun önerisiyle bu sayıda benim de bir yazım olacaktı ama olmadı. Ne yapıp ettim, önceki öneriler gibi bu seferkini de atlatmayı becerdim! "Apo" ile son dönemde bankacılığa da iyiden iyiye el atan "OYAK", ya da daha iyisi "Orduda Dayak" (bakın kafiyeli de oldu!) konularından birisi üzerine yazmam için anlaşmıştık. Ama bu kez de olmadı; kısmetse bir başka sayıya... Ben tembellik etmiş olsam da dergide "OYAK" meselesi de dahil olmak üzere TSK'yı gözden geçiren pek çok ciddi yazı var. Bana sorarsanız, kaçırmayacak bir "dosya" daha derim. Kimler yok ki? Laçiner, İnsel, Bayramoğlu, Mahçupyan, Bora, Akça, Günlük-Şenesen, Şarlak, Kardaş, Uzgel, Özkahraman, Sarıoğlu, Zileli, Çelik, Şen, Yücel'in elinden çıkmış 150 sayfalık bir dosya... Ama bütün bu doluluğa rağmen "Orduda Dayak" meselesi eksik ne yazık ki eksik kalmış! Biliyorsunuzdur, gazetelerde bu meseleye ilişkin ne zaman bir haber çıksa, gecikmeden bir yazı yetiştirmek benim için artık âdetten oldu. Her seferinde gecikmeden yetiştiriyorum, çünkü bu meseleyi tahmin edemeyeceğiniz kadar önemsiyorum. O kadar önemsiyorum ki, şu tespiti bütün samimiyetimle rahatlıkla yapabilirim. Bu mesele (yani "Orduda Dayak" meselesi) halledilmeden bu ülkenin olumlu anlamda farklı bir yere gelmesi mümkün değil. Çünkü bu mesele içimizden sadece bazılarını ilgilendirmiyor; ülkenin askerlik yapan erkek nüfusunun en başta gelen problemlerinden birisi. Bu mesele halledilmeden bize AB de haram, "çağdaşlık" vesaire de... Yazılarıma şöyle bir göz atınca gördüm ki, bu meselenin halli yolunda da -ufak ufak da olsa- yol alınmaktadır. Son dönemde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nden (AYİM) çıkan bazı kararlar gerçekten umut verici. Saymadım ama, AYİM birkaç kez, askerde atılan "dayak"ı artık bayağı ciddiye alıp, davacılara tazminat ödenmesine karar veriyor. Hatta, bundan 2-3 yıl önce benzer bir olumlu karar da doğrudan bir "Askeri Mahkeme"den çıkmıştı. Doğru hatırlıyorum, çünkü o tarihte bu sütunlarda yayımladığım "Devlet dersinde ölmüşlerdir..."başlıklı yazı önümde... Yazıyı tekrar okuyunca, dayaktan ölen er Halil'in hikayesine yine kahroldum. Ah zavallı Halil, ah benim vatan hizmeti yapacağım diye askere gidip, askerden gardiyanın tecavüzüne uğramış ve dayaktan mosmor olmuş cansız bedeniyle terhis olan talihsiz kardeşim... Allahtan geç de (4.5 yıl) sonra hak tecelli etmiş ve suçlular 36 yıla varan ağır hapis cezalarına çarptırılmıştı. Ama bu kararın da yanlışı yok değildi; mahkeme Halil'in "can bedeli" olarak annesine sadece 1 milyar lira tazminat ödenmesine karar vermişti. Geçenlerde (6 Eylül) Hürriyet gazetesinde meselemize ilişkin yeni bir haber daha vardı. Hürriyet olayı "Asker adaleti" başlığıyla duyurmuş. 7 yıl önce Tunceli'de askerliğini yaparken hırsızlık suçlamasıyla "dayağa" alınan "bir jandarma çavuş" (bu son üç sözcüğü niçin tırnak içine aldığımı birazdan açıklayacağım) "dayaktan yılarak" firar edince iki gün sonra ayakları donmuş olarak bulunmuş. "Jandarma çavuş"un ayaklarını kurtarmak mümkün olmamış. Ancak "jandarma çavuş" yılmamış ve "dayaktan yılarak" firar edip iki ayağını kaybettiği için MSB aleyhine tazminat davası açarak toplam 2.2 milyar lira talep etmiş. İşte, Hürriyet'in "Asker adaleti" başlığıyla verdiği haber bu davanın sonucuna ilişkin. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, 7 yıl sonra olsa da (çünkü Askeri Mahkeme'nin kararını beklemiş) "jandarma çavuş"a 44.2 milyar lira ödenmesine hükmetmiş. Hem de "yasal faizi" ile birlikte... Şimdi toparlayalım: Davacıdan Hürriyet gibi bende "bir jandarma çavuş" diye söz ettim, çünkü "jandarma çavuş"un adı her ne hikmetse gazetede yer almıyor! Bu "unutkanlığın" nedenini doğrusu ben anlayamadım... Ayrıca çok daha önemli olarak, Hürriyet'in haber başlığına da dikkatinizi çekerim: "Asker adaleti"(!) Bir gazete "dayaktan yılmak" nedeniyle iki ayağını kaybeden birisinin 7 yıl sonra kazandığı davayı bu başlıkla mı vermeli? Hiç bir şey akla gelmiyorsa insan hiç değilse "Geciken adalet" filan der! Fakat aslında Hürriyet'in günahını da fazla almamak gerekir, çünkü bu çoook önemli haberden göz attığım pek çok gazetede hiç mi hiç iz yoktu. Yani bu yoklukta bu kadarı da fena değil... İşte bizim gazetelerimiz böyle; ne zaman ki "Orduda Dayak"la ilgili bir haberle karşılaşıyorlar, hemen o saat "utangaçlık" başlayıveriyor! Oysa öyle mi olmalı? Aklı başında bir medyanın bu çoook önemli toplumsal soruna (evet bu sorun, askerde dayak yiyen hemen her Türk erkeğinin içine düştüğü buhran da göz önüne alınacak olursa çoook önemli bir "toplumsal bir sorun"dur) olması gerektiği gibi eğilmesi gerekmez mi? Hadi diyelim ki büyük basındaki kadın yöneticiler işin iç yüzünü bilmiyorlar; peki ya erkekler, onlar askerlik yapmadılar mı, yoksa hepsi de "çürüğe" mi çıktı? İsterseniz yazıyı Birikim'in bu çift sayısını ayırdığı dosyanın eksiksiz başlığıyla noktalayalım: "Bir zümre, bir parti/Türkiye'de Ordu". İyi okumalar...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |