T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yargıtay 8. Ceza Dairesi suç işliyor!

Yargıtay 8. Ceza Dairesi, Diyarbakır 3 No.'lu DGM'nin Recep Tayyip Erdoğan'ın adli sicil kaydının silinme isteminin reddine ilişkin kararını onayladı, 4 No.'lu DGM`nin "itiraz" üzerine verdiği kararı ise "hukuki dayanaktan yoksun" olduğu gerekçesiyle "yok hükmünde" saydı?

Neden?

Neden 3 No.'lu DGM'nin kararı "hukuka uygun" oluyor?

Neden bir üst mahkeme olan ve itirazları değerlendirmekle görevli 4 No.'lu DGM'nin kararı "hukuk dışı" sayılıyor?

Gerçi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun 3 No.'lu DGM'nin kararına itirazı vardı ama, bu "usul"e ilişkin bir itirazdı, Yargıtay "yasağın devamı" yönünde oy kullandığına göre "maksat hasıl olmuştur..."

* * *

Yargıtay 8. Ceza Dairesi, DGM'ler arasındaki "yasalarla belirlenmiş hiyerarşiyi" dikkate almıyor ve "suçun ortadan kalkıp kalkmadığı anlaşılamadığı" için Recep Tayyip Erdoğan'ın milletvekili seçilemeyeceğini söylüyor.

Asıl bu karar "yok hükmünde"dir.

Çünkü, 159 ve 312. maddelerde kısmi iyileştirmeler yapıldı.

Anayasa'nın birçok maddesi "AB uyum yasaları"na göre yeniden düzenlendi.

Bu arada bir "erteleme yasası" çıktı.

Ayrıca değişmez kuraldır:

Her türlü belirsizlik ve hukuki uyuşmazlık, her zaman "sanık" lehine yorumlanır.

8.Daire'nin bunlardan haberdar olmaması düşünülemez.

Üstelik, ortada TBMM'nin çıkardığı ve özgürlüklerin genişletilmesi, Türk demokrasisinin AB standartlarına uygun hale getirilmesini amaçlayan 4454, 4616, 4709 ve 4744 sayılı yasalar var.

Mahkemeler karar verirken, TBMM'den çıkan yasalara, komisyon tutanaklarına, hükümet görüşüne ve yasalara mesnet teşkil eden "irade"ye bakmak zorundadırlar.

Hiçbir mahkeme, kaynağını hukuktan ve yasalardan almayan bir yetkiyi kullanamaz.

Yargıtay 8. Ceza Dairesi, verdiği kararla, zımnen yasaları dikkate almadığını beyan etmiş ve suç işlemiştir.

Türkiye'nin "siyasi istikrar"a ihtiyaç duyduğu bir dönemde, hele "seçim süreci"nde, böyle bir tartışma içine girmesi açıkça adaleti yaralamıştır.

* * *

Hukuku çok seviyoruz.

"Hukuk devleti" sözünü yazılarımızdan, konuşmalarımızdan, günlük sözlüğümüzden eksik etmiyoruz.

"Hukukun üstünlüğünden, üstünlüğün hukukuna" türünden yinelene yinelene kağşamış ve cılkı çıkmış cümleleri çok sık kullanıyoruz, ama mahkeme kararlarını da çoğu zaman kuşkuyla karşılıyoruz.

Neden?

Türkiye Cumhuriyeti tarihi, yargıç ve savcılara ilişkin güvenimizi boşa çıkaran kötü "muhakeme" örnekleriyle dolu da, ondan mı?

Eski Yargıtay Başkanlarından Mehmet Uygun, veda konuşmasında, hukukun siyasallaştığını, yargıçların "vicdanlarıyla cüzdanları arasına sıkıştırıldığını" söylemişti.

Elbette hukukun üstünlüğüne inanan, "hukuk devleti" ilkelerini her türlü ideolojik mülahazanın önüne geçirmiş, kararlarıyla "Türkiye'de hakimler var" dedirten yargıçlarımız var...

Ama, "hukuk devleti"nin değil, (doğal olarak) "yargı devleti"nin umdelerine göre hareket ediyor onlar da...

Türkiye "yargı devleti" cenderesinden kurtulmalıdır artık...


17 Eylül 2002
Salı
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED