|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Ecevit'in itiraz etmesi üzerine, barajın düşürülmesi çabalarının da sonuçsuz kalacağı anlaşıldı. Oysa, DSP Genel Başkanı'nın, % 10'luk barajı yüksek bulduğunu açıklaması, Anap ve Yeni Türkiyelilere (Mesut Yılmaz ve Hüsamettin Özkan'a) umut vermişti. Saadet Partisi ve DSP'nin katılımıyla, Siyasi Partiler Kanunu değiştirilebilecek, özellikle barajın % 5'e düşürülmesi suretiyle, bu partilerin baraj altında kalmaları engellenecekti.
Ecevit ve baraj
Ecevit, DSP'nin % 10 barajına takılacağını bilmekle beraber, ahlâkî açıdan itiraz ediyor. Ayrıca, Yeni Türkiye'ye (YTP) ve Anap'a yarayacak düzenlemeleri desteklemek, sanırız, içinden gelmiyor. Onun baş hedefi, özellikle, YTP'nin baraj altında kalması. DSP'nin baraja takılmasını, Hüsamettin Özkan, İsmail Cem ve Derviş'in solu bölmesi ile pekâla izah edebilir. Derviş'i hedef alan tesbitlerine başladı bile: "Biz, Derviş'i ekonomist olarak getirdik. Ama, siyasetçi çıktı. Önce DSP'yi böldü. Sonra Yeni Türkiye Partisi'ni kurdurdu. Nihayet, onları da yüzüstü bırakarak CHP'ye geçti." Gerçekten de, solu bütünleştirme iddiasında bulunan biri açısından, uygunsuz bir davranış. Zaten, partiler, adaylarını Yüksek Seçim Kurulu'na bildirmişken, barajın düşürülüp, ittifaklara izin verilmesi, kabul edilebilir bir durum değil. Cumhurbaşkanı'nın böyle bir kanunu veto edeceğini sanıyoruz. Mesut Yılmaz ve Hüsamettin Özkan'a kötü haber ama, seçimden kaçış yok.
Kötü haber
Bir kötü haber de AK Parti'ye. Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin kararıyla, Tayyip Erdoğan'ın önü kesilmek isteniyor. Hukukun siyasete alet edildiği kanaati yaygın. Bu nasıl iş! 312'nci maddeye ilişkin suçlar, Erteleme Kanunu kapsamına giriyor. Bundan, cezasını çekmiş bulunan Hasan Celâl Güzel de yararlanıyor. Ve 3 Eylül 2002 tarihi itibariyle hiç suç işlememiş sayılıyor. Ama, Tayyip Erdoğan, suçunun infaz tarihi yüzünden, kanundan yararlandırılmıyor. Anayasa Mahkemesi, sadece 1 oy farkıyla diyor ki: "Erteleme Yasası 3 Eylül 1999'da kabul edildi. O tarihte Tayyip Erdoğan cezasını çekip hapishaneden çıkmıştı. (Tayyip Erdoğan 26 Mart 1999 tarihinde cezaevine girdi. 24 Temmuz 1999 tarihinde tahliye oldu) Dolayısıyla Erteleme Yasası'ndan yararlanamaz."
Adaletsizlik
Oysa, 1) Tayyip Erdoğan, 4 ay yatıp 24 Temmuz 1999 tarihinde tahliye oldu ama, 10 aylık cezaya çarptırıldığı için bihakkın tahliye tarihi 20 Ocak 2000 idi. Demek, 3 Eylül 1999'da çıkarılan Erteleme Yasası'ndan sonra cezası tamamlanıyordu. İnfaz tarihi 26 Mart 1999 - 20 Ocak 2000 olarak değerlendirildiğinde, herhalükârda yasadan, Tayyip Erdoğan'ın yararlandırılması lâzım. 2) Hasan Celâl Güzel, cezası infaz edilmiş olmasına rağmen, Erteleme Yasası'ndan faydalandı. Çünkü, Güzel, cezasını çektikten sonra, 3 Eylül 1999 tarihli Erteleme Yasası'nın kapsamı genişletildi; sadece basın suçlarından değil, panel ve mitinglerdeki konuşmalardan alınan cezalar da ertelendi. Hasan Celâl Güzel'in cezasının infazına 16 Aralık 1999 tarihinde başlanılmıştı. Anayasa Mahkemesi, infaz tarihine bakarak, Güzel'i, Erteleme Yasası'ndan yararlandırdı. Dolayısıyla bu cezadan doğan hak mahrumiyeti de (siyasi yasağı da) ertelendi. Kanunun öngördüğü gibi, 3 Eylül 2002'de, (kanunun yayınının üzerinden 3 yıl geçtikten sonra) suç hiç vaki olmamış sayıldı. 3) Kanundan yararlanmak için infaz tarihi değil, suç tarihi önemli olmalıdır. Nitekim Erteleme Yasası, sadece 23 Nisan 1999'dan önce işlenen suçların kanun kapsamına gireceğini kabul etmiştir. İnfaz tarihine bakmak, hatalı sonuçlar doğurur. Tayyip Erdoğan, cezasını çekeceğine kaçsaydı, 3 Eylül 1999'dan sonra hapse girseydi, bu yasadan yararlanabilecekti. Böyle hukuki yorum olur mu?
Sicil tartışması
Son gelişmelerin (Yargıtay 8. Dairesi'nin kararının), Erteleme Yasası ile ilgisi yok. 312'nci madde değişikliği, Erdoğan açısından yeni bir fırsat doğurdu. Suçun unsurları değişmiş, Erdoğan'ın eylemi (okuduğu şiir) suç olmaktan çıkmıştı. Bu yüzden, kararı veren mahkemeye, Diyarbakır 3 no'lu DGM'ye başvuruldu ve sicilin silinmesi istendi. 3 no'lu DGM, "312'nci madde suç olmaktan çıkmadığı için, sicili silemeyiz" dedi. 3 no'lu DGM'nin bu kararını Erdoğan temyiz etmedi; bir üst mahkemeye itirazda bulundu. 4 no'lu DGM, 312'nci madde değişikliği dolayısıyla sicilin silinmesi gerektiği kararına vardı. 4 no'lu DGM, itirazı değerlendirerek bir karar vermişti. Bu karar, hukuken kesindi ve temyiz edilemezdi. Sadece, Adalet Bakanlığı, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'na göre devreye girebilir, "DGM'nin kararı yasaya aykırıdır" diye, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'na yazılı emirle talimat verebilirdi. Yargıtay, o kararı bozsa bile, hüküm, karardan yararlanana karşı uygulanmaz, bundan sonraki tatbikatı kapsardı. Bu işlem, hukuk dilinde, "yasa yararına bozma" olarak adlandırılmaktadır.
Gene hukukta bilinen bir kural var. Taraflar temyiz etmezlerse, Yargıtay Savcısı, kendiliğinden devreye giremiyor. Peki, bu defa Sabih Kanadoğlu tarafların temyiz etmediği bir kararın, nasıl Yargıtay 8. Dairesi'nde görüşülmesini sağladı? Kanadoğlu, Tayyip Erdoğan'ın, 4 no'lu DGM'ye yaptığı itirazı, temyiz başvurusu gibi kabul etti. Kanadoğlu'na göre, 3 no'lu DGM, dosya üzerinden değil, duruşma yaparak karar vermeliydi. Duruşmalı davalarda, karar aleyhine bir üst mahkemeye itiraz geçerli değildi; Yargıtay'a temyiz başvurusu yapılmalıydı. İşte, Yargıtay 8. Dairesi, bu dolambaçlı yolla devreye girdi. Kendisine, usul yönünden bir bozma talebi yöneltilmişken, "Dava duruşmalı olarak görülmeliydi. Oysa dosya üzerinden karar verildi. Bu kararı bozunuz" talebi ile de sınırlı kalmadı, işin esasını ele aldı ve 3 no'lu DGM'nin aleyhteki kararını tasdik etti. Bu arada, 4 no'lu DGM'nin kararını yok saydı. Bir mahkeme kararının yok hükmünde sayılması, hukukta rastlanmayan bir gelişme. Yargıtay'ın bu kararına karşı, 4 no'lu DGM'nin kendi görüşünü savunma imkânı yok. Sıra dışı bir tatbikat. Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 3 no'lu DGM'nin kararını tasdik ederken, "312'nci madde suç olmaktan çıkmadı; sadece unsurları yeniden düzenlendi; mahkûmiyetin infaz edilmiş olması dolayısıyla, sicil bilgilerinin silinmesi talebinin red edilmesi gerekir" sonucuna vardı.
Suç unsurları değişti
Tayyip Erdoğan konusunda tam sakınılan göze çöp batmıştır. Avukatları, aleyhte karar çıkar endişesiyle, 312'nci maddenin unsurları değiştikten sonra, Diyarbakır 3 no'lu DGM'ye, Erdoğan'ın kararının gözden geçirilmesi için başvurmadılar. Halbuki, 312'den mahkûm olanlar, değişiklikten yararlanmak amacıyla, yargılandıkları DGM'lere müracaat ettiler. Meselâ Mehmet Kutlular, bu şekilde cezaevinden çıktı. Sonra birden bire, Diyarbakır 3 no'lu DGM'ye, sicil bilgilerinin silinmesi için başvurulduğunu okuduk gazetelerde. Oysa, sicil bilgilerinin silinmesi için, illâ hükmü veren DGM'ye başvurmak gerekmiyordu. Talep edenin bulunduğu yerin asliye ceza mahkemesine de müracaat edilebilirdi. Ama nedense, Tayyip Erdoğan'ın avukatları, onu mahkûm eden Diyarbakır 3 no'lu DGM'ye başvurmayı tercih ettiler. Sonuç tahmin edilen gibi oldu.
Ben bir başka yanlış yapıldığı kanaatini taşıyorum. Eğer, Mehmet Kutlular gibi "Suçun unsurları değişmiştir; dolayısıyla Tayyip Erdoğan'ın fiili suç olmaktan çıkmıştır" şeklinde bir müracaat gerçekleşseydi, olumlu sonuç elde edilebilirdi. Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 312'nci maddenin, tamamen ortadan kalkmamasına, 312'nci maddedeki suçun unsurları değişmekle birlikte, devam etmesine dayanarak bu kararı veriyor. Bu yüzden, cezası infaz edilen Tayyip Erdoğan'ın sicil bilgilerinin silinmemesini savunuyor.
Sakınılan göz
Oysa, 312'nci madde suç olmaktan çıkmadı, ama Tayyip Erdoğan'ın fiili suç olmaktan çıktı. Konuya bu taraftan yaklaşılsaydı, daha müspet bir karar alınabilirdi. Sicil kanunu, suç olmaktan çıkarılan veya idari nitelikte cezaya dönüştürülen suçlarla ilgili bilgilerin sicilden silineceğini öngörüyor. Bu durumda 312'nci madde suç olmaktan çıkmadı demek mümkün. Ama, Tayyip Erdoğan'ın fiilinin suç olmaktan çıktığı kesin; bu yüzden, sicil kaydının silinmesini talep etmek yerine, pekâla, mahkemeye başvurup, 312'nci maddedeki yeni düzenlemeler çerçevesinde ve Türk Ceza Kanunu'nun 2'nci maddesinin öngördüğü gibi, "iyileştirmelerin geriye doğru işlediği" görüşünden hareketle, haklarının iadesini sağlayacak bir kararın istihsaline gidilebilirdi. (Türk Ceza Kanunu madde 2: İşlendikten sonra yapılan kanuna göre cürüm sayılmayan bir fiilden dolayı kimse cezalandırılamaz. Eğer böyle bir ceza hükmolunmuşsa, icrası ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar) Tayyip Erdoğan'ın avukatları 3 no'lu DGM'ye başvurup, hakkında hüküm kurulmuş fiilin suç sayılıp sayılamayacağının tesbiti yoluna gitmeliydi. Galiba, sakınılan göze çöp battı.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |