T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kara tablo...

Beklenen oldu ve Yüksek Seçim Kurulu son noktayı koydu. Tayyip Erdoğan, Necmettin Erbakan, Murat Bozlak ve Akın Birdal milletvekili olamayacaklar...

Demokrasi ve hukuk açısından tablo vahimdir...

Bu karar, otoriter kokulan saçan bir iklimde yargı kurumlarının bile demokratik ve evrensel hukuk normlarına uygun kararları kendileri açısından ne denli riskli gördüklerini ortaya koymuştur.

Bu karar siyasetin, siyaset üzerinden toplumun, özgürlüklerin alanını bu ülkenin tüm vatandaşları ve tüm kurumları için bir kez daha ve biraz daha daraltmıştır.

Taşıdıkları siyasi kimlikleri ve tavırları dikkate alındığında bu dört ismin yasaklanması kararı, son derece net bir duruma işaret etmektedir. O da şudur:

Türk devleti Kürt meselesi ve İslami meselenin demokrasi ve demokratik entegrasyon üzerinden bir çözümünü ve normalleşmesini külliyen reddediyor.

Türk devleti yılardır sürdürülen, 28 Şubat'ta iyice pekiştirilen toplumsal kamplaşmayı, çatışma ve gerginlik politikasını olduğu gibi muhafaza etmek istiyor.

Türk devleti ülkenin içinde bulunduğu toplumu çevresi ile merkezini karşı karşıya getiren krizin aşılmasını arzu etmiyor, bu ayrışmayı ortadan kaldıracak tek araç olan demokrasi ve siyaset unsurunu neredeyse gayri meşru ilan ediyor.

Bu karar, daha doğrusu kararlar silsilesi sadece yasaklanan kişilere ait bir hakkın gaspı değil, aynı zamanda toplumsal hak ve adalet duygusunun tahrip edilmesidir. Başka bir deyişle belli kişilere ilişkin hak ihlalinin üçüncü kişiler tarafından da aynı oranda hissedilmesidir. Ve bunun bir sonucu olacaktır, yani sandıkta bir yanıtı olacaktır.

Nitekim bu ülkenin tarihinde, gölge düşen seçimler hiç bir zaman yanıtsız kalmamıştır; seçmen tepkileri hemen her zaman bu gölgeye meydan okumuştur...

Otoriter sistemlerin siyasi akılları genellikle eksik olur.

Ama bizdeki ve bu dönemdeki kadar eksik olduğu herhalde hiç görülmemiştir.

Zira bu karar diğerleri arasında özellikle Tayyip Erdoğan'ı siyasetten men ederken, aynı zamanda siyasetin tam merkezi haline de getirmiştir, AKP ile Tayyip Erdoğan'ı olduğundan da fazla özdeşleştirmiştir. Ve bu çerçevede, yasak kararıyla, AKP'nin yeni tepki oylarını çekerek bir oy patlaması yaşaması, neredeyse kaçınılmaz hale getirilmiştir...

Peki 4 Kasım sabahı ne olacak?

Yasakçı zihniyeti tekrar ayağa kaldıran, gerginlik politikalarına start veren malum anlayış, seçim sonrası uygulama ve tartışmaların eksenini şimdiden belirlemiştir. AKP'nin alacağı anlamlı bir oy oranın yeni bir kriz vesilesi haline getirileceği ya da yeni kurulacak hükümetlerin devlet vesayeti altına sokulacağı aşikadır.

Şimdi bu olup biteni, doğal hukuki prosedür olarak yorumlayanlara, krizi engellemek için atılmış normal bir adım olarak görenlere söylenecek bir söz olmalı:

Eğer bir toplum tüm kurumlarıyla, siyasi partileriyle, basınıyla, sivil toplum örgütleriyle bu tür yasakçı uygulamalar karşısında, şu ya da bu nedenle sessiz kalırsa, o toplum için refah, huzur, demokrasi bir hayal olur. Meşruiyet toplumsal olmaktan çıkar devletin malı haline gelir. Kurallar askerileşir ve fatura tüm topluma, o toplumun tüm fertlerine çıkar...

Maalesef yine öyle olacaktır...

4 Kasım sabahı, demokraside yeni bir gerileme sayfasının yeni başlangıcını oluşturacaktır. Ve 4 Kasım sabahı çıkacak meşruiyet krizi AKP'nin varlığından değil, o varlığa tahammül edemeyen "devlet refleksi"nden üreyecektir.

4 Kasım sabahı her şeye rağmen bu "siyasi kriz"e "siyasi tasfiye" eşlik edecek, bunlarla birlikte CHP ve AKP etrafında "siyasete dönüş" kaçınılmaz hale gelecektir.



21 Eylül 2002
Cumartesi
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED