|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Artık kimse, "Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik hukuk devletidir" yavesini okumasın. Türkiye Cumhuriyeti, ideolojik asabiyyetlerin hukuka, "toplum mühendisliği" projelerinin "siyaset"e ve halk iradesine tercih edildiği bir tuhaf ülke... Yüksek seçim Kurulu'nun, Erdoğan, Erbakan, Bozlak ve Birdal hakkında verdiği "milletvekili seçilemezler" kararını uzun uzadıya tartışmak istemiyorum. Bunun anlamı yok... Yararı da yok... Yüzlerce, binlerce kez yazıldı: "Mahkemeler karar verirken, TBMM'den çıkan yasalara, komisyon tutanaklarına, hükümet görüşüne ve yasalara mesnet teşkil eden "irade"ye bakmak zorundadırlar" diye... Hiçbir mahkeme, hiçbir kurum, kaynağını hukuktan ve yasalardan almayan bir yetkiyi kullanamaz. Hiçbir kurul başkanı, çıkıp, "Biz karar verirken 30 Ağustos'a, Çanakkale'ye, Dumlupınar'a, Sakarya'ya bakıyoruz" diyemez. Türkiye Cumhuriyeti bir "hukuk devleti"yse, hakimler ve yüksek kurul üyelerinin referansı, "hamasi kahramanlık menakıpları" değil, hukukun vazettiği doğrular olmalıdır. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Tufan Algan'ı, günlerdir, birbirini nekzeden ve davalıların hem lehine, hem aleyhine yorumlanabilecek demeçler verirken izliyoruz. Bazen de "izhar-ı rey" anlamına gelen açıklamalar yapıyor. Nihayet dün, Yüksek Seçim Kurulu'ndan "yasak" kararı çıktı. Kararın özeti şu: Türk halkı istediği siyasetçiyi seçemez. Kimin Başbakan olacağını halk oyları belirleyemez. Oysa hukukta kuraldır: Her türlü belirsizlik ve hukuki uyuşmazlıkta karar, her zaman "sanık" lehine yorumlanır. Bu konuda, gerekirse ictihadlara ve geçmiş uygulamalara başvurulur. Hasbelkader ortaya çıkmış bir karar, "emsal" teşkil eden geçmiş uygulama ve içtihadlara bakılarak yeniden düzenlenir. Bunu Tufan Algan bilmiyor mu? YSK'nın değerli üyeleri bilmiyor mu? Dahası, olmayan bir dosya üzerinden kendi kendine yasak üreten Yargıtay 8. Ceza Dairesi bilmiyor mu? Hakimlerimiz, Çanakkale ve Dumlupınar'ın tarihi kadar, hukukun vaz'ettikleriyle ilgilenmiş olsalardı, vicdanlarda olumsuz makes bulacak bu tartışmalı karar çıkmayacaktı. Daha önce onlarca kez yazdım. Gerekirse onlarca kez daha yazacağım. "Hukuk" sözcüğünü telaffuz etmeye pek bir meraklıyız. Yüksek yargı mensupları, açılış ve kuruluş yıldönümü törenlerinde, genellikle hukuka vurgu yapan "güzel" nutuklar irad eder ve mütemadiyen "hukuk"un altını çizerler... Bu konuşmalar, "Falancadan hukuk dersi", "Filanca, hukukun siyasallaştığından yakındı", "Fişmanca 'Türkiye'de hukuk yok' dedi" türünden başlıklarla gazetelere manşet olur. Biz de ulus olarak alkışlarız. Kimini Cumhurbaşkanı yaparız, kimini Anayasa Mahkemesi Başkanı... Ama, "hukuk dersi" veren hiçbir yargı mensubu, altına imza attığı kararla "hukuk"un tesisine yardımcı olmaz. Yargı kararıdır, saygı göstereceğiz... Ne münasebet! Kimse, bizden, "hukuk"un açık ihlali anlamına gelen kararlara saygı göstermemizi beklemesin kardeşim. Bunu, önce, bu kararların altında imzası bulunanlar gösterecek!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |