T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bush, Hitler ve Filistin

Almanya Adalet Bakanı Herta Daubler Gmelin Irak'a yönelik politikaları sebebiyle Bush'u Hitler'e benzetti ve anında istifa etmek zorunda bırakıldı.

Gerçekte Bush Hitler'e benziyor muydu?

Evet benziyordu.

Hitler'in "Hayat alanı - Lebensraum" politikası vardı ve o, Almanya'nın geleceğe dönük çıkarlarının söz konusu olduğu ülkeyi "hayat alanı içinde" bir ülke olarak değerlendiriyor ve ona karşı savaş açmayı meşru görüyordu. Polonya'ya yönelik saldırının (1941) ardında bu Hitler mantığı vardı.

Şimdi, Amerika'nın geliştirdiği yeni doktrin, olayı terörle bağlantılandırıp, meşruiyyet zemini oluşturma çabası dışında, tamamen Hitler'in yaklaşımının aynı. Amerika bir ülkenin terörle bir biçimde bağlantı kurduğuna inanmışsa, o ülkeye karşı tek taraflı askeri müdahale yapma hakkını, bir yandan fiilen kullanarak de fakto bir meşruiyyet empozesi yaparken, diğer yandan da bunu BM nezdinde meşrulaştırmaya çalışıyor. Irak, bu doktrinle peşin peşin boy hedefi oluyor. Ardından İran, Sudan, Yemen vs gelecek... Belki de Bin Ladin bağlantıları kurularak Suudi Arabistan...

Hemen belirtilebilir ki burada terör, sadece uluslararası bir meşruiyyet zemini oluşturmak için kullanılan propaganda malzemesinden ibaret. Gerçekte ise petrol gibi, stratejik konum gibi sebeplerle Amerika'nın hayat alanı olarak kabul edilen her ülke, muhtemel bir boy hedefi niteliği taşıyor. .

Böyle bir politikanın Amerika'nın gölgesindeki - himayesindeki ülkeler tarafından nasıl vahşice bir uygulamaya dönüştüğünü ise, dünya İsrail vahşetiyle Filistin'de izliyor.

İsrail, ölçeği çok daha küçük birimlere indirgeyerek, tanklarla insan avı gerçekleştiriyor Filistin'de...

İsrail'in devlet olarak geliştirdiği cinayet biçimleri, Hitler'i hiç de aratmayacak bir nitelik taşıyor. Terörist damgası vurduğu insanların yedi sülalesi terörist muamelesi görüyor ve deyim yerindeyse onlara "ölümlerden ölüm beğenin" deniyor. İnsanlara, evlerinin havaya nasıl uçurulduğunu seyrettirme işkencesi bir İsrail bulgusu... Sürgünler yasal hale getirilmiş bir uygulama... Filistin lideri Arafat'a layık görülen ise, aleni bir tecrid kampı vahşeti...

Bütün bunlar dünyanın gözü önünde, işgal edilmiş bir ülkede ve 1948'den bu yana gerçekleştiriliyor.

BM'nin gözü önünde gerçekleştiriliyor.

Olan şu: Gücü yeten cinayetini meşrulaştırdığını sanıyor.

Hitler de, gücü yetse bunu yapardı muhakkak.

Ama insanlığın vicdanı susmuyor. Bir Alman Adalet Bakanı çıkacak da, Amerika Başkanını Hitler olmakla suçlayacak... Daha 2. Dünya Savaşından bu yana Almanya üzerine düşen Amerikan gölgesi kalkmamışken... Bu açık bir tepki birikiminin yansıması... Daha önce de bir Alman Meclis Başkanı İsrail'i suçlamış ve hemen peşinden bir gecede istifa ettirilmişti... Vicdanlar susmuyor.

Filistin'li kız çocuğunun "Arun aleyküm - Utanın" şeklindeki çığlığı, hâlâ insanmızın yüreğinde yankılanıp duruyor.

Özgür- Der tarafından hazırlanıp bir çok aydının imzaladığı şu bildiri, aslında bu ülkenin ortak acısını ve yargısını ihtiva ediyor. Eminim ki, dünyada da bu bildiri, bir ortak acı ve yargıdır.

Bildiriyi aynen sunuyorum:

"On yıllardır insanlık, adaletve hukuki ilkelerinin siyonist İsrail tarafından vahşice çiğnendiği Filistin toprakları bugün yeni bir kuşatma ve katliamla yüzyüze. Terörle mücadele adı altında insanlar katlediliyor, bir halkın irdadesi, kaynakları, değerleri ve simgeleri yok edilmeye çalışılıyor. Bizler günlerdir Filistin'de devam etmekte olan bu insanlık dışı saldırganlık karşısında tüm dünyanın ve özellikle de dünyada barışı sağlama ve uluslar arası hukukun saygınlığını koruma misyonu üstlendiği varsıyılan Birlişmiş Milletler'in içine gömüldüğü utanç sessizliğini ibret ve üzüntüyle seyretmekteyiz.

Filistin'de tüm bu vahşet tablosu gözler önünde yaşanırken emperyalist ABD'nin dayatmasına boyun eğerek BM Irak sorunu üzerinde odaklanıyor. Bağımsız bir ülke olan Kuveyt'i işgal ettiği suçlamasıyla tam on iki yıldır, önce savaş ardından ambargo ve yaptırımlarla Irak halkını açlık, yoksulluk ve ölümle cezalandıran kararların pekçoğu BM onayı taşıyor. İşgalci olmak ya da kitlesel imha silahları üretmek veya bunları temin etmek bu şekilde cezalandırmayı gerektiren bir suçsa eğer, İsrail ayrıcalığı ne? Kurulduğu günden bu yana işgalci konumunda ve üstelik yayılmacılığı temel ideoloji bellemiş bir güç olan İsrail'in dişinden tırnağına kadar kitlesel imha silahlarıyla donatılmış olduğu tüm dünyanın bildiği bir "sır" mı?

Başta BM Genel Sekreteri Sayın Kofi Annan olmak üzere BM'yi temsil eden kişi ve organlar niçin yaşanan bu vahşet karşısında sessiz kalmakta ya da en fazla yüzeysel, prosedürel birtakım içeriksiz kınama mesajları yayınlamakla yetinmekteler? Bu acziyet, sessizlik ve çifte standart BM'nin varlığını inkar etmesi anlamına gelmiyor mu? Biz aşağıda imzası bulunanlar BM'nin bu tutumunu protesto ediyor; eğer bir nebze meşruiyet kaygısı taşınıyorsa hala, BM'yi vakit kaybetmeksizin Filistin'de yaşanan siyonist saldırganlığa karşı etkili somut tarzda harekete geçmeye çağırıyoruz."

Son olarak şunu söylemek gerekir ki: Amerika, "Şahinler" diye nitelenen ve İsrail eksenli politikaları ile bilinen bir kadronun güdücülüğünde, dünyayı, Hitler'in kan banyosu ortamına sürüklüyor. Bunun karşılığı global bir nefrettir. Hiç şüphesiz yarınlarda Amerika, daha çok insanın nefretine maruz kalacaktır.


27 Eylül 2002
Cuma
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED