T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R
Mavi Kuş'un kanatları

"Yahu ben meddah mıyım? Ara sıra omuzumdaki havlu ile alnımın terini silip 'Ey yarenler nerede kalmıştık bakalım' diye mevzuyu çekip uzattıktan, tadını kaçırdıktan sonra toparlamaya çalışacak./Hayır, hayır!... /Bu hikaye ile roman arası bir kitap../Kayda-kuyda bağlı. Girişi-gelişmesi-sonucu var./Altyapısı-üstyapısı, çatısı, bacası var. Göstereni, gösterileni, imi, timi var./Bizi böyle Erzurum Mahallebaşı'nda halk hikayesi anlatan Behçet Emi'ye benzetip de arpayla samanı karıştırmayın."

Bu satırlar, Mustafa Kutlu'nun son kitabı "Mavi Kuş"un 17. sayfasından alınma. Görünen o ki, Mustafa Kutlu, bu satırlarla bir taraftan Mavi Kuş'ta ne yaptığını okura izah ederken, diğer taraftan da önceki iki kitabı "Uzun Hikaye" ve "Beyhude Ömrüm" etrafında tartışılan "bu kitapların türü hikaye mi roman mı" sorusuna da ironik bir cevap vermiş oluyor...

Mavi Kuş, esas itibariyle çekimi gerçekleşmemiş bir sinema senaryosunun anlatıma aktarılmış hali. Dolayısıyla, sinemanın anlatım imkanlarını sonuna kadar bünyesinde barındıran bir metinle karşı karşıyayız: Anlatıcılı giriş, flashbackler, karakter portreleri, final sürprizi, gerçeküstü betimlemeler, halüsinasyon sahneleri... Metindeki cümbüşü oluşturan tüm karakterler Mavi Kuş eşliğinde, Mavi Kuş'a tutundurularak resmediliyor: Deli Kenan, muavin Seyfi, ağa, hükümet tabibi, öğretmen, Amerikalı tarihi eser kaçakçıları, ölümü bekleyen kadın ve onun zavallı kocası, kuyumcu, kaçak yolcu Erol, mahkum, jandarmalar, kahya, kokucu, avcı Bilal....

Karakterleri önce birer birer tanıyoruz. Bu tanıma aşamasında flashbacklere özellikle yer veriliyor. Ardından karakterlerin birbirleriyle ilişkilerini öğreniyoruz. Bu esnada, Mavi Kuş'un hazırlık aşaması sona eriyor ve normalden uzun sürecek bir yolculuk başlıyor. Yolculuk süresince diyaloglarla, kimi beklenmedik gelişmelerle akıp gidiyor metin. Karakterlerin zihinlerde iyice pekişme süreci de bu aşamada geçekleşiyor. Bu arada yazar, zihnimize finalle ilgili birkaç soru yerleştiriyor: "Amerikalı tarihi eser kaçakçıları yakalanacak mı?" "Kanlıları mahkumu vuracak mı?" "Mavi Kuş trene yetişecek mi?" Meraklanıyoruz...

Metin akıp giderken Mustafa Kutlu'nun belirgin olarak başvurduğu üç yöntem var: İlki, kimi zaman yazar kimliği ile araya girip anlatılan mevzu üzerine tarafgir bir görüş bildirmek. Bu, Ahmet Mithat Efendi'den bu yana edebiyatımızda kullanıla gelen bir yöntem. Bence metne yakışıyor bu araya girişler ve en önemlisi dozu çok iyi ayarlanmış. İkincisi, kullanımdan kalkmış kimi halk söyleyişlerini, kimi kelime ve deyimleri metin boyunca kullanmış Kutlu. Bu, Kutlu'nun diğer kitaplarında da yaptığı bir şey zaten ama, sanki Mavi Kuş'ta daha bir belirginleşmiş. Üçüncüsü ise, karakterleri resmederken kimi küçük detayları vererek karakterlerin algılanmasını ve çerçevelenmesini yani bütünü okura bırakmak.

Mavi Kuş'ta dikkati çeken bir diğer nokta ise "ötekiler"i, yani bizim gibi olmayanları, anlama ve anlamlandırma gayreti. Çocuk kalmış bir delikanlı, adı deliye çıkmış bir şoför, hiçbir hayvanı vurmayan bir avcı, kasabanın meczubu, alkolik hükümet tabibi... Tüm bu karakterler "normal"in dışında karakterler ve böyle olmalarının akla-mantığa uygun sebepleri var metinde.

Metnin finali, tam anlamıyla sinemasal. Okur, sinirlerini germiş, olacak olanı, yani zihnine yerleşmiş soruların cevabını beklerken, hiç olmadık bir sonla karşılaşıyor. Üstelik okur, tam bu finali hazmetmeye çalışırken, metin bambaşka ve çok daha büyük bir sürprizle sonlanıyor. Tıpkı çift finalli aksiyon ya da korku filmleri gibi. Ama arada bariz bir fark var: Mavi Kuş'ta kötü ve iyi, güzel ve çirkin gibi ayrımlar olmadığı için finalin bir kazananından ya da kaybedeninden söz etmek mümkün değil.

Mustafa Kutlu, tüm olan biteni, sinema tekniği ile tasarlamıştı ya. İşte tüm düğüm burada. Finalde Kutlu, adeta sinema ile hesaplaşıyor. Hatta sahne sanatlarının tümüyle cedelleşiyor. Mavi Kuş, ölen karaktere bakan yönetmenin bir mücrim gibi mırıldanması ile bitiyor: "Ne yaptık biz."

"Ne yaptık biz" sorusu, sinemanın, hayalin, yansıtmanın, yaratma taklidinin, oyun içinde oyunun sonuçları üzerine yeniden düşünmemizi öneren bıçak gibi bir soru olarak orta yerde. Ve sanırım, Mavi Kuş'u yazarken Mustafa Kutlu'nun okura sordurmak istediği soru da bu: "Ne yaptık biz?"

Kendisiyle yaptığım bir görüşmede Mustafa Kutlu, bana, "Mavi Kuş ile ilgili olarak herhangi bir yerde konuşma yapmayacağını, çünkü konuşursa, Mavi Kuş'un fantastik havasına bir hasar geleceğini ve finaldeki düğümün çözümünü okura bırakmaktan yana olduğunu" söyledi. Ama ufak bir tiyo vermeyi de ihmal etmedi doğrusu: "Mavi Kuş'ta ne yapmaya çalıştığımı anlamanın en iyi yolu, İbn-i Arabi'nin Fütühat-ı Mekkiye'sindeki "Gölge Oyunu" ile ilgili bahse ve bunun ışığında anonim "Karagöz Perde Gazeller"ine bakmaktır."
Fütühat-ı Mekkiye'si olan?

İyi bir anlatıcı ve görüntü yönetmeni

Mavi Kuş, sinemada sık sık kullanılan "dış ses" tekniği ve yatay-dikey kamera hareketleri eşliğinde konuşan bir anlatıcı ile başlıyor. Ve tıpkı, bu tekniğin sinemadaki en iyi kullanımlarından birinde "İnce Kırmızı Hat" isimli Terence Mallick filminde olduğu gibi, anlatılan her nesne adeta metnin en asil unsurları imişcesine dikkatle resmediliyor. Tabii ki bu başarıda, Kutlu'nun ressamlığı da pay sahibi. Çünkü, sinema üzerinden konuşmaya devam edecek olursak, iyi bir "görüntü yönetmenliği" var anlatıcılı giriş kısmında. Hele ilk sahne. Sıcak, dolayısıyla sarı filtreye yüklenilmiş bir renk seçimi, sıcaktan dili dışarı çıkmış uyuz bir köpek, köpeği umursamayan sokak kedileri ve naylon şeritli girişiyle kasap dükkanı: Tam bir öznel takip! Anlatıcılı giriş biter bitmez, yani bir anlamda metnin ilk gerçek sahnesiyle karşılaştığımız an, metnin kalbindeki nesne ile de tanışıyoruz: Haftanın belli günlerinde küçücük bir kasabadan kalkıp epey uzaktaki tren istasyonuna sefer yapan Mavi Kuş isimli bir otobüs.

  • İSMAİL KILIÇARSLAN

  •  
    İKİ AYDA BİR KAŞGAR
    Kaşgar'ın Eylül Ekim sayısı şiir, öykü, inceleme, deneme, çeviri, eleştiri ve söyleşilerle dopdolu.
    Piramitlerin gölgesinde sema gösterisi
    Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu, Türk Haftası dolayısıyla, Mısır'ın Kahire kentinde sema gösterisi yapacak. Kültür Bakanlığı'na bağlı Türkiye'nin tek resmi sema grubunu da bünyesinde bulunduran Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu'nun Müdürü Mehmet Öztorun, bu yıl ilk yurtdışı gösterisini Mısır'da gerçekleştireceklerini söyledi. 17-22 ekimde kutlanacak Türk Haftası kapsamında, Kahire'de tasavvuf müziği konserinin ardından sema gösterisi sunacaklarını belirten Öztorun, Kahire'de 300 yıllık bir mevlevihanede sema yapacak olmalarının, kendileri için ayrı bir anlam taşıdığını kaydetti. Saz heyeti, koro ve semazenlerden oluşan 23 kişilik bir ekiple gidecekleri Kahire'de, 3 gösteri yapmayı planladıklarını ifade eden Öztorun, ünlü düşünür ve mutasavvıf Mevlana Celaleddini Rumi'nin semasının, yurtiçinde olduğu kadar yurtdışında da büyük ilgi gördüğünü kaydetti.
    KİTAP FUARI ARTIK CNR EXPO'DA !
    Ortadoğu, Balkanlar ve Avrasya'nın en büyük fuar merkezi olan CNR EXPO bu yılki yeniliklerine bir tanesini daha ekleyerek hizmet yelpazesini genişletmeye devam ediyor. Türkiye Yayıncılar Birliği'nin desteklediği İstanbul Uluslararası Kitap Fuarı'nın yeni adresi CNR Expo Center oldu. Şehir merkezine yakınlığı, daha fazla katılımcı ve uluslararası fuarcılık anlayışı ile açılacak olan Kitap Fuarı'nın ana teması da "BARIŞ" olacak.
    27 Eylül 2002
    Cuma
     
    Künye
    Temsilcilikler
    ReklamTarifesi
    AboneFormu
    MesajFormu
    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED