|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir yandan seçimi erteletme çabaları, diğer yandan 3 Kasım'a yönelik hazırlıklar aynı potada erimeye devam ediyor. Türkiye'de siyaseti enteresan kılan da, bir ölçüde güvenilmez yapan da bu ikili yapı olmalı. En belirgin işaretler bile, bir anda silinip yolu görünmez hale getirebiliyor. Neyse ki finişe hangi noktadan varılacağını görmek için fazla beklemeyeceğiz. Çünkü, önümüzde 1 Ekim ve 3 Kasım gibi iki yakın tarih bulunuyor. İşte bu toz-duman arasında dün, Ak Parti'nin Seçim Beyannamesi'ni açıkladığı toplantıyı izledik. Ak Parti, derli toplu ve daha önce tanık olmadığımız türden profesyonel bir lansmanla seçim startı verdi. Aynı şekilde, Genel Başkan Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı beyanname de önemli iddialar içeren, Türkiye'yi değiştirme iddiası taşıyan kapsamlı bir metin görüntüsü veriyor. Aslında, bütün partilerin seçim beyannameleri toz-pembe bir Türkiye tablosu çizer ama, önemli olan bu vaadlerin seçmenin mantık süzgecinden geçtikten sonra elde ne kaldığıdır. Erdoğan da konuşmasının girişinde bu ayırımı, "sorun her şeyden önce siyasi liderlik sorunudur" cümlesiyle ortaya koydu. Evet, siyasi liderlik... Ülkenin devasa problemlerini aşma konusunda birçok yaldızlı proje önerilebilir ama bunları gerçekleştirebilmek; hele bugünün Türkiye'sinde gerçek bir siyasal liderlik becerisi istiyor. Erdoğan'ın seçim beyannamesinden özetleyerek aktardığı birçok cümlenin altının çizilmesi gerekiyor. Özellikle, demokratikleşme, özgürlüklerin genişletilmesi ve devletin yeniden yapılandırılması konularında önemli şeyler söyledi. Türkiye'nin hukuk devletinden çok, kanun devleti görüntüsü içinde olmasına yönelik eleştirisinin ardından "yeni bir anayasa" önerisinde bulunması bunlardan birisidir. Aynı şekilde, dinleyiciler tarafından büyük alkış alan ve Erdoğan'ın da vurgu yaparak ifade ettiği şu cümle de önemli bir vaat olarak kaydedilmelidir: "Temel hak ve özgürlükleri ülkemizin taraf olduğu uluslar arası sözleşmelerde, özellikle Kopenhag Kriterleri'nde belirtilen seviyeye yükseltmek için Anayasa ve yasalarda gerekli değişiklikler yapılacaktır." Erdoğan'ın iki kez ayrı ayrı tekrarladığı, "Ak Parti yenilikçi ve çağdaş bir partidir" cümlesi de büyük alkış aldı. Bunu, parti teşkilatındaki değişim arzusunun bir işareti olarak kabul etmek lazımdır. Nitekim, "biz muhafazakar bir partiyiz" cümlesi aynı yargının bir sonucu ya da artık kanıksanmış bir unvan olduğu için salondakiler tarafından alkışa değer bulunmadı. Ayrıca, beyannamenin dilinden de geleneksel politik unsurlar yerine yeni bir söylem ve yeni bir üslup gözetildiği anlaşılıyor. AK Parti'nin ekonomide üretimi ön plana çıkaran, anti-enflasyonist ve piyasaları rahatlatmaya yönelik önerileri de dikkat çekici. Yolsuzluk ve rüşvetli mücadele, istihdamda vergiyi düşürmek, KOBİ borsaları kurmak, yabancı sermayeye kolaylık, genel vergi indirimi ve aflar ile "mali milad"ın iptal edilmesi ekonomiye yeni bir çehre verebilecek fikirlerdir. Tabi, bunların tahakkuku da ancak sorunları üzerine gidebilecek "siyasal liderlik" ile mümkün olacaktır. Çünkü, sorunların çözümü, ekonomiyi ayağa kaldıracak teknik kadroların eksikliğinde değil, o kadroları ateşleyecek siyasi kadrolarda yatıyor. Bunların yanında dış politika konusundaki görüşler, geleneksel diplomasi geleneğinin devamlılığını gözeten ama inisiyatif almaya hazır bir yönetim önerisi içeriyor. Erdoğan'ın konuşmasının sonunda İsrail'in Filistin'de uyguladığı işgal ve politikayı "Şaron Terörü" olarak nitelemesi ve Irak'ın toprak bütünlüğüne sahip çıkması bu inisiyatifin ipuçları sayılabilir. AK Parti Lideri, dün en önemli mesajını konuşmasının sonunda verdi. Erdoğan, "Burada milletvekili adayınız olarak değil, Genel Başkan olarak konuşuyorum" diyerek partisinin başında mücadeleye kararlılıkla devam edeceğini ihsas etti ve ardından, bundan daha da önemli şu mesajı verdi: "Tek başına iktidar olmak yetmez. Rahatlıkla çalışabileceğimiz bir çoğunlukla seçimi kazanmamamız lazım!" Erdoğan bu sözlerle, arkasındaki güçlü halk desteğini açık ve cesur bir ifadeyle siyaset diline tercüme ediyor. Bunu da ilk kez yapıyor; hem partisine, hem siyaset kurumuna, hem de seçmene aynı anda mesaj veriyor. Türkiye'nin kendi ifadesiyle "özgür ve emin insanlar ülkesi" olabilmesi için, 4 Kasım tablosuna şimdiden fırça çalıyor. Seçim için çoktan start verildi ama siyaset yeni başlıyor...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |