T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ne olacak bu memleketin hali?

Evet klasik soru bu: Ne olacak bu memleketin hali? Halimiz perişan. Uğradığınız her topluluk size bunalmışlığın sınırında "Seçim var mı?" diye soruyor ve siz "seçim sonrasına güven duyulmadığı için seçime gidilemiyor" cevabını veriyorsunuz. Güven bunalımının özünde de "Tayyip korkusu" ve "ona denk bir 'güvenli parti' bulunamayışı" hususu var. Seçim kanunları değişecek, seçim sonrası için gerekli "tanzimat" yapılacak ve ondan sonra seçime gidilecek...

Hasan Cemal gitti dolaştı, ve "Tayyip rüzgarı"nı gördü. Kamuoyu yoklamaları da bu rüzgarı açık seçik gözler önüne seriyor.

Ama birileri istemiyor bu sonucu...

Para Dergisi işadamlarının nabzını tutmuş. "Seçim sonrası hangi partiyi iktidarda görmek istersiniz?" sorusu sorulmuş, ne çıkmış bakın: DSP: %19. CHP %12. ANAP %12. LDP %9. DTP %6. Boş: %42. DYP, MHP, SP sıfır ve AKP sıfır.

Kamuoyu yoklamalarında yüzde 20'lerde görünen bir partiye işadamlarının gözünde yüzde sıfır iktidar veriliyor, halk nezdinde baraj altında kalan partilere ise iktidar için en yüksek oy lâyık görülüyor ise, orada siyaset gerçekten karmakarışık olmuş, gelecek puslarla kaplanmış demektir.

Gelelim dış dünyaya:

İyi bir gözlemci olan Yasemin Çongar, ABD'nin nabzını anlatıyor. "Bu aşamada seçim -Erdoğan'a yönelik yoğun halk ilgisi sebebiyle- kaos getirebilir" ana hükmünden sonra "Erdoğan'a güven yok" ara başlığının altında bu hükmün sebepleri özetle şöyle ayrıntılanmış:

-Erdoğan'ın Amerika ziyareti, kendisini dinleyenlere, "Türkiye'ye gerekli 'siyasi ufku, iktisadi öngörüsü ve dünya bilgisi geniş lider' profilini sunmamış.

-Demokraside samimiyeti inandırıcı bulunmuyormuş.

-Erdoğan'a ilişkin bu profil, ABD'yi, IMF programının aksamadan sürmesi ve AB'ye entegrasyon noktasında "Türkiye'yi çuvallatacağı", Irak operasyonunda ABD'yi desteksiz bırakacağı ve Türkiye - İsrail ilişkilerinin gerileteceği düşüncesine götürüyormuş.

-Yine ABD, AK Parti'nin başarısının Türkiye'yi yeniden 28 Şubat'ın farklı bir versiyonu ile karşı karşıya bırakacağı "kaygı"sını taşıyormuş.

Bu değerlendirmeler sebebiyle Amerika'ya kızabiliriz, ama güç değerlendirmesini yaparken, bu bilgileri veya yorumları görmezden gelmemiz mümkün değildir.

Yasemin Çongar, ayrıca Amerika'da "gözler"in "Derviş'te" odaklandığını, "Ecevit sonrasında da İsmail Cem'le Derviş'in aynı safta buluşturulmasına işaret edenlerin az olmadığını" vurguluyor. (Milliyet, 3 Haziran 2002)

Türkiye'ye geldiğimizde önemli bir güç odağı olan medyanın bir kesiminde de (kartel medyası diye tercüme edilebilir) Tayyip kaygısı ve karşıtlığı ile Cem-Derviş (buna partiye hakim olmak amacıyla mümkünse Hüsamettin Özkan'ı da katarak) pazarlaması eş zamanlı olarak seyrediyor.

Acaba biri bitmeden öteki devreye giren Tayyip'e yönelik yargı kuşatmasından neyi anlamak gerekiyor? Sistemin "yargı boyutu"nun teyakkuzunu mu, halkta güven bunalımı oluşturma ihtimalini mi, "onun etrafında kuşatma var, elbet davaların birinde diz çöktürülecek" mesajını mı?

Ben eski Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş'ın RP hakkındaki kapatma davası için "Bu partinin oy oranı yüzde 5'lerde olsaydı kapatma davası açmazdık. Ama yüzde 20'lerde bir oy oranı açık ve yakın tehlike kavramını gündeme getiriyor" dediğini hiç unutmuyorum.

Acaba bütün bunlardan sonra "Asker ne düşünüyor?" sorusunu sormak gerekir mi?

....

Böyle bir Türkiye ve dünya vasatında ülkemiz siyasi sancıdan kurtulmak istiyor. Ve demokrasilerde siyasi sancıları gidermek için en hayati çıkış yolu olan seçim "riskli" bulunuyor.

Ne olacak bu memleketin hali?

Şöyle bir formül kotarılmaya çalışılıyor iç - dış odaklar tarafından:

1. Ak Parti'nin oylarını aşağı çekecek girişimler. Bu çerçevede, Tayyip'i yıpratma ve başkanlığı bıraktırma zorlamaları, Tayyip'e yönelen oyları kaydıracak başka çekim alanları oluşturma girişimleri...

2. Seçimlerden, sağda veya solda, özellikle solda birinci parti, en azından muhtemel bir koalisyonu oluşturacak oy potansiyeline sahip partiler çıkarma operasyonları...

Şu an maç ortada. Halk henüz Tayyip Erdoğan etrafındaki duruşunu bozmuş değil. Kuşatma harekatı, "Göbek altı vuruşlar" olarak görülüyor ve çözülmenin aksine öfkeleri derinleştiriyor. Ama gene de halkta güçlülerin Tayyip'e bir oyun oynayacağı endişesi, kararları didikleyen bir soru olmaktan çıkmış değil. Halkta da kaygı var. Halk can yakan, hatta Türkiye'nin yarınlarını yakan sorunların çözülmesini istiyor, şunu da söyleyeyim ki, elindeki oyu bir atımlık barut gibi görüyor, onu verecek ve mücadele sorumluluğunu siyasi kadroların üzerine yıkacak, ondan sonra gürül gürül bu kadroların peşinden gelmek var mı, işte burada beş kere düşünmeli...

Bir soru şu: Tayyip'le güç odakları arasındaki buzullaşma ortadan kaldırılabilir mi? Bu yönde girişimler olabilir mi? Çok zor görünüyor. Aksine buzul katmanlarının derinleştiğine tanık olunuyor daha çok.

Buna karşılık, güç odakları tarafından alternatif bir siyasi merkezileşme de üretilebilmiş değil. Para Dergisi'nin araştırmasında "Boş"luğa yüzde 42 oy verilmiş durumda... Belki "alternatif" bulmakta zorluk çekilmeyecek ama, önemli olan o "alternatif"e oy da sağlamak... Oy nerede? Oy öfkeli...

Peki nasıl çözülecek bu bilmece?
Ya da...
Ne olacak bu memleketin hali?
Tek parti ile de çok parti ile de çözemedik bu bilmeceyi...


4 Haziran 2002
Salı
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED