|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türküler söyler ahvalimizi
"Altlarında imza yok ama içlerinde yürek var" diyor Bedri Rahmi, türküler için. Asırların imbiğinden süzülüp gelen ve yüreğimize işleyen türküler, bize bizi anlatıyor.
MEHMET AKBAŞ
Gerçekte türküler bizim en kıymetli kültür varlıklarımızdır. Şüphesiz her birisinin bir çıkış noktası, bir şairi vardır. Ama zaman içerisinde anonimleşmiş, milletimizin ortak malı olmuşlardır. Bunun için Bedri Rahmi Eyüboğlu: "Ah bu türküler, köy türküleri / Ne düzeni belli, ne yazanı / Altlarında imza yok ama / İçlerinde yürek var..." diyor. Türküler, bizi biz yapan değerlerimizin başında gelmekte. Diğer bazı müzik türlerinin aksine türkülerde ön planda olan, çoğunlukla ezgiden çok, sözdür. Bazı türkülerin içerisinden sözleri çekip aldığımızda, ya da özünden saptırdığımızda adeta o türküleri katletmiş oluruz. Bunun için türkü icra edenlerin mutlaka bu hususa dikkat etmeleri gerekmektedir. Türküler; ortak malımız Uzun yıllar dikkate alınmamasına, dışlanmasına, hatta avam müziği olarak küçümsenmesine rağmen; son yıllarda türküler, toplumumuzun gündeminde baş köşeye oturmuştur. Tabii bu arada bazı çevrelerce hoyratça sömürülmekte, o hor gördükleri, hafife aldıkları avam müziğinden yüklü kazançler elde edilmektedir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, türküler milletin ortak malıdır. Elbette isteyen söyleyecek, icra edecektir. Bu işten kazanç da sağlanacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, türkülerin özüne dokunulmaması, sözleri ile oynanmamasıdır. Bu konuda Neşet Ertaş "Benim türkümü okuyanlardan bir ricam var. Türkülerimi değiştirmesinler. Ben türkülerimin her kelimesi, her nağmesi üzerinde yorulan bir insanım" diye haklı olarak sitem etmektedir. Türkülerin her kelimesi gerçekten önemlidir. Bu işin bir tarihi, sosyolojik ve tasavvufî boyutu vardır. Kelimelere yüklenen anlam gözardı edildiğinde, özünden saptırıldığında o türkü gerçek özelliğini yitirir. Örnek vermek gerekirse, bir sanatçımız Âşık Daimi'nin "Ne ağlarsın benim zülfü siyahım" türküsünü okudu. Epey de sükse yaptı. Ama bir dörtlükte gelip, baltayı taşa vurdu. Şöyle ki; türkünün aslında Yusuf ile Züleyha Hikayesi'ne atıfla "Yusuf sabır ile vardı Mısır'a" şeklinde olan mısraı "Eyüp sabır ile vardı Mısır'a" şeklinde değiştiriyor. Halbuki Hz. Eyüb'ün Mısır'la bir ilgisi yok. Şam dolaylarında yaşamış. Mısır'a giden Hz. Yusuf, tabii ki bu kültüre yabancı olan hanımefendi, Yusuf'u, Eyüp yapıyor. Gene bir başka sanatçı ise meşhur "Hey onbeşli, onbeşli" türküsünün nakarat kısmında yer alan "Aslan yarim kız senin adın Hediye / Ben dolandım sen de dolan gel geriye / Fistan aldım endazesi onyediye" bölümündeki endazeyi "entarisi" yapıp çıkıyor. Yani endazenin bir uzunluk ölçüsü birimi olduğundan haberi yok. Ezgilerle canlı tarih Bedri Rahmi Eyüboğlu, Türküler Dolusu şiirinde "Kitaplarda değil türkülerde ara Yemen'i" diyor. Gerçekten hangi tarih kitabı Yemen dramımızı; "Havada bulut yok", "Yemen bizim neyimize", "Mihralı Bey, gitme Yemen'e Yemen"e ağıtlarındaki kadar gerçekçi anlatabilir? Üzerine türkü söylenen, türküyle tanımlanan yerler için bu milletin malı demek herhalde bir gerçeğin ifadesidir. "Dersim dört dağ içinde", "Çarşamba'nın ortasından akıyor ırmak", "Erzurum dağları kar ile boran", "Malatya, Malatya bulunmaz eşin", "Drama Köprüsü Hasan dardır geçilmez", "Eyin dedikleri bir küçük şehir".. vb. Bunlar da işin coğrafi boyutu. Türküler içinden çıktıkları yörenin acılarını sevinçlerini yansıttıkları gibi, o yörenin sosyal yaşantısı hakkında da fikir verirler. Öyle ki aynı türkü yörelerin sosyal yapısına göre değişik varyantlara dönüşebilmektedir. Örneğin: "Kalenin ardındayım/Saatin dördündeyim" türküsünün 3. 4. mısraları Orta Anadolu'da "Eller tatlı uykuda/Ben senin derdindeyim" Ege Yöresi'nde "Eller seni ararken/Ben senin yanındayım" şeklinde söylenmektedir. Tamamen yörenin sosyal yapısı ile ilgili bir olgu. Gene türküler, ait oldukları yöreleri duygu boyutu ile de yaşatırlar. Bir Orta Anadolu bozlağındaki acılı duygu yüküne Karadeniz, Ege türkülerinde pek rastlayamayız. Bir örnek vermek gerekirse: "Aman ötmesin bülbüller solmuştur gülüm, / Döküldü çiçeğim, kurudu dalım / Dostlar omuzunda giderse salım / Atıver yazmayı salın üstüne / Karalar mı geydin alın üstüne", bu duygular ancak acılı Anadolu insanını yansıtırken; "Atmacayı vurdular / Bir avuç darı için / Gel edelim sevdalık / Babanın canı için" sözleri de Karadeniz insanımızın esprili yapısını ortaya koyar.
Burada asıl vurgumlamak istediğim, baştan da belirttiğim gibi türkülerimizi yalnızca ezgi boyutuna indirgeyemeyeceğimiz, onların ezgisiyle, sözüyle, özüyle milletimizin en değerli kültür varlıkları olduğu hususudur.
|
|
|
|
|
|
|
|