|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hasan Cemal, seçmenin nabzını yoklamak üzere gittiği Anadolu seyahatini, tek bir cümle ile özetledi: "Türkiye'nin her bölgesinde Tayyip Erdoğan var. Onun yolunu kesmek için Kemal Derviş-İsmail Cem ikilisinin önü açılmalı." Erdoğan'ın önünü demokratik yoldan kesmek isteyenlere hak vermek mümkün ama, adalete, siyaset karıştıranlar da mevcut.
Amaç temiz toplum mu?
Tayyip Erdoğan hakkında açılan dava, büyük bir vurgunun işareti olarak basına yansıtılıyor. Oysa, dava dosyası incelendiğinde, öncelikli amacın, temiz toplum arayışı değil, sadece, Erdoğan hakkında olumsuz bir izlenim yaratma arzusu olduğu anlaşılıyor. Önce, son gelişmeye, Eminönü ilçesi, İstanbul Cumhuriyet Savcıları Hüseyin Yıldız, Erol Canözkan ve Rasim Işıkaltın tarafından hazırlanan iddianamenin muhtevasına temas edelim. İddianamede, rüşvet ve nitelikli zimmet suçlarının unsurları nın gerçekleşmediği belirtiliyor; sadece, ihaleye fesat karıştırmaktan dolayı, Türk Ceza Kanunu'nun 366'ncı maddesinin 2'nci fıkrasına göre dava açılıyor. İhaleye fesat karıştırıldığı iddia edilen üç konudan ikisi, Belediye personelini taşımak için servis kiralanması ihalesi, biri de Fatih-Arpaemini Katlı Otopark inşaatı ihalesi. 5-10 milyon doları geçmeyen bu üç ihale ile, acaba 1 milyar dolar nasıl toplanacak?
BİT'ler
Rüşvet ve nitelikli zimmet suçlarının oluşmadığı kararının yanı sıra, savcılık, Belediye İktisadi Teşekkülü (BİT) statüsünde olan Kiptaş AŞ, İsbak AŞ ve İstaç AŞ'nin faaliyetlerinden dolayı, İstanbul Belediye Başkanlarının hukuki sorumluluk taşımadığı kanaatine de vardı, bu hususta da takipsizlik kararı verdi. Çünkü BİT'lerin özel hukuk kurallarına tâbi olduklarını, bir usulsüzlük yapılmışsa, bundan yönetim kurulu başkan ve üyelerinin sorumlu tutulacağını kabul etti. Böylece, Belediye Başkanlarının, BİT'lerin uygulamaları yüzünden, zimmet, irtikap, ihaleye fesat gibi iddialardan yargılanamayacağı, onlara yalnız, görevi ihmal ve suistimal suçlarının isnat edilebileceği ortaya çıktı. Oysa, görevi ihmal ve suistimal fiilleri Nisan 1999'dan önce işlenmişse, erteleme kapsamına giriyor. İddianameyi hazırlayan Hüseyin Yıldız, Erol Canözkan ve Rasim Işıkaltın, BİT statüsünde olan İgdaş'ı –yetkisizlik kararıyla– Eyüp Savcılığı'na, Akbil'i ise Üsküdar Savcılığı'na gönderdi. Büyük ihtimalle, Eyüp ve Üsküdar Savcılıkları da, Kiptaş, İstaç ve İsbak'a ilişkin kararlar doğrultusunda hareket edip, –İgdaş veAkbil'de de– takipsizlik kararı vereceklerdir.
Akıllı bilette suçlama
Belediye işletmeleriyle (BİTK'lerle) ilgili tartışma yeni değil. İlk olarak Akbil'de zimmet, irtikap, rüşvet gibi konular Tayyip Erdoğan'ı suçlamak için dile getirilmiş, soruşturma istemi, Danıştay tarafından (Belediye başkanı bir BİT'de zimmet veya irtikap suçu işleyemez. Olsa olsa denetim ihmal edilmiştir. Fiil ancak TCK 230 ve 240'ın kapsamına girebilir. Bu suçlar da, ertelenmiştir gerekçesiyle) red edilmişti. Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu da, Danıştay'ın kararına uyarak, Akbil hususunda erteleme kararı vermişti.
Sadece Akbil değil, Saadettin Tantan'ın İçişleri Bakanlığı döneminde, Tayyip Erdoğan'ın bütün icraatı, sıkı bir incelemeden geçmiş ve Mülkiye başmüfettişi Mehmet Günaydın, suç tesbit edememişti. İçişleri Bakanı Tantan değişince, Mehmet Günaydın'ın yerine Candan Eren atandı ve Tayyip Erdoğan hakkındaki suçlamalar tazelendi. Candan Eren, eski raporu dikkate almayarak, çeşitli ihaleleri kapsayan yeni bir paket hazırladı ve Tayyip Erdoğan'ın Başbakan olabilmesi için, 1 milyar doları aşan bir meblağın, Belediye'de yolsuzluk yaparak toplandığı iddiasını ortaya attı. Olumlu rapor rafa kaldırılmıştı. Candan Eren'in iddiaları üzerine, İçişleri Bakanlığı soruşturma izni verdi. Bu izne itiraz eden Erdoğan'ın avukatları, Danıştay'a başvurdular. Danıştay 2'nci Dairesi, 11 Aralık 2001 günü aldığı 2001/2984 sayılı kararıyla soruşturma iznini iptâl etti.
Danıştay'ın kararı
Danıştay 2'nci Dairesi, soruşturma iznini iptâl eden kararında, suçlamaların esasına da giriyordu. Her şeyden önce, cürüm işlemek için çete oluşturulduğu iddiasını, belirsiz ve mesnetsiz olduğu gerekçesiyle red ediyordu: "... Büyükşehir Belediyesi'nin ihalelerinin mevzuata aykırı şekilde Albayrak adındaki şirkete verilip menfaat sağlandığı ileri sürülmektedir. Dosyanın incelenmesinden Albayrak isimli şirketin 1980 yılından itibaren önceki belediye başkanlarının döneminde de hizmet satan bir şirket olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca İstanbul ili Büyükşehir Belediyesi yatırımcı birimleri ve bağlı kuruluşları ile, iştirak ile kurulmuş şirketlerin, 1997-2000 yılları arasında gerçekleştirmiş oldukları toplam 10.275 adet ihaleden sadece 53'ünün Albayrak şirketine, ihale mevzuatına uygun verildiği saptanmıştır. Bunun yanında, belediyenin iştiraki olan 17 özel şirketin sadece 3 adetinin Tayyip Erdoğan ve Ali Müfit Gürtuna'nın görev döneminde kurulmuş olduğu belirlenmiştir. Geri kalan 14 tanesi, daha önceki dönemlerde kurulmuştur. Öte yandan, Albayrak isimli şirkete haksız ve usulsüz olarak para aktarıldığı ve bu şirket ile adı geçen belediye başkanları arasında özel çıkar ilişkisi kurulduğu saptanamamıştır. İleri sürülen iddiaların gerçekleşmediği ve adı geçenlere atılan cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak suçunun maddi unsurlarının oluşmadığı sonucuna varılmıştır." Danıştay 2'nci Dairesi, daha eski kararlarına da atıf yapmak suretiyle, Akbil ve İstaç gibi BİT'lerde, ancak görevi ihmal veya suistimal suçlarının işlenebileceğini, bunların da 1999 yılının 23 Nisan'ından önce gerçekleşmesi sebebiyle ertelendiğini hatırlatıyordu.
Kanadoğlu kararını değiştirdi
Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Danıştay'ın bu kararını benimsemedi ve 13 Mart 2002 tarihinde, konuyu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na intikal ettirdi. Bu arada, Akbil davasında, önceden aldığı erteleme kararını da ortadan kaldırdığını belirtti. (Sarıyer'de görülen Akbil davasında, Tayyip Erdoğan ile Ali Müfit Gürtuna'nın, zimmet, irtikap ve dolandırıcılık suçu işlediği iddiası ortaya atılmış, mesele Danıştay'a intikal edince, 2'nci Daire, İçişleri Bakanı'nın verdiği soruşturma iznini 27.8.2001 gün ve 2001/2122 sayılı kararı ile bozmuştu. Akbil'e ilişkin iddiaların ancak görev ihmali kapsamına girebileceğini, bu suçun cezasının da ertelendiğini belirtmişti. Danıştay'ın 27.8. 2001 tarihli kararını Yargıtay Başsavcısı Kanadoğlu onaylayarak erteleme kararına uymuştu.)
Köprülerin altından ne gibi sular aktıysa, bilemiyoruz. Kanadoğlu, Danıştay'ın son kararına itiraz ederken, eski erteleme kararını da kaldırdığını belirtti. Halbuki Kanadoğlu, Akbil ile ilgili kendi erteleme kararını kaldırsa dahi, yukarıda sözünü ettiğimiz Danıştay 2'nci Dairesi'nin 27.8.2001 gün ve 2001/2122 sayılı kararı ne olacak? Kanadoğlu'nun Danıştay kararını kaldırması mümkün mü? BİT'ler özel hukuk kurallarına bağlıdır. Sorumlu olan, Belediye Başkanları değil, yönetim kurulu başkanı ile üyeleridir. İşte kesinleşmiş içtihat bu istikamette.
Otopark ihalesi
Aynı konular hakkında bir kaç kere dava açılabilyor. Fatih-Arpaemini Katlı Otopark inşaatı ihalesi de böyle. Tayyip Erdoğan hakkında bu otopark dolayısıyla, Tabiat ve Kültür Varlıkları Yasası'na (2863 sayılı yasaya) aykırı davranmaktan soruşturma açılmış, Danıştay "Tabiat ve Kültür Varlıkları Kurulu'nun izni alınmadan otoparkın inşa edilmiş olmasını, Kurul'un ihmali olarak" değerlendirmişti. Çünkü trafiğin yoğun olduğu İstanbul'da söz konusu Kurul, Belediye Başkanlığı'nın talebini bir yıl neticelendirmemek suretiyle, kamu hizmetini aksatmıştı. Tayyip Erdoğan 2863 sayılı kanuna aykırı hareketten değil de, mülkiyet sorunu çözülmeden otoparkı ihale ettiği için, görevi suistimalde 9'uncu Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılandı ve cezası ertelendi. Şimdi yeniden aynı otoparktan, bu defa –ihaleye fesat karıştırdığı iddiası ile– yargılanacak
Bir kişinin, suç niteliğini değiştirerek ve mahkeme kararlarını gözardı ederek, aynı fiilden tekrar tekrar yargılanması, hukukta alışılmış bir uygulama değildir. "Çete olmuyor, rüşvet, irtikap, zimmete sokalım... Görevi ihmal ve suistimal, erteleme kapsamına girdi, öyleyse ihaleye fesattan yargılayalım" gayretleri, hukuka duyulan güveni sarsabilir. Hele Tayyip Erdoğan'ın önünü kesmek için, basının, bu yoldaki çabalara gönüllü hizmet sunması, yargısız infazı daha da kolaylaştırmaktadır.
Erdoğan'ın suskunluğu
Oysa, Tayyip Erdoğan'ın önünü kesmek isteyenler, İlhan Kesici gibi yıllardır kendisini yetiştiren, projeleri olan parlak bir insanı ön plana çıkarsalar ya! Veyahut Hasan Cemal'in yaptığı gibi, başkalarını. Demokratik mücadele ve siyasi ahlâk bunu gerektirir. Tabiî Tayyip Erdoğan'ın lüzumsuz suskunluğu, malvarlığını açıklamama inadı, hakkındaki iddiaları cevaplandırmayı adeta zul addedmesi, aleyhinde kampanya yürütenlerin işini kolaylaştırmaktadır. Şu bizim yazdıklarımızı, o, çoktan bir basın toplantısı düzenleyerek açıklamalı ve malvarlığının belgelerini dağıtmalıydı. Sadece kendisi değil, önde gelen diğer arkadaşlarının da aynı şeyi yapması gerekirirdi. AK Parti'nin meydanların rehavetine kapıldığı izlenimi yaygın. Oysa, mitinglerin kalabalık geçmesi, pek bir manâ ifade etmez. Boş meydanlar partinin gücünü yitirdiğinin işaretidir. Ama, kalabalıklar, mutlaka iktidar habercisi olmayabilir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |