T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Şark cephesinde siyasi hal ve gidiş...

Çankaya'da yapılan zirvenin hükümeti fiilen sona erdirdiğini söylemiştik dün. Yarın kritik bir bakanlar kurulu toplantısı yapılacak. Hükümetin devam edebilmesi icin ya Bahçeli'nin ikna edilmesi gerekecek ya uyum yasalarının ertelenmesi için bir formül bulunacak ya da bu yasalar hükümet dışı bir inisiyatifle Meclis'e getirilecek.

İlk iki şıkkın gerçekleşmesi pek mümkün görünmüyor. Bahçeli seçim startını açık bir şekilde vermiş durumda, ayrıca bu noktadan geri adım atması, yeni stratejisini tümüyle çökertebilir. Ertelenme formülü ise ne ANAP'ın angajmanları ne de kamuoyu açısından mümkün. Son şıkkın hayata geçmesi belki mümkün ancak, bu durum da olsa olsa hükümetin bozulmasını bir süre erteleyebilir.

Bu koşullarda sıcak siyaset açısından karşımızda iki farklı soru kümesi var.

"İlk küme"de şu sorular bulunuyor:

Türkiye'yi seçimlere götürecek ve söz konusu yasaları çıkarabilecek yeni bir hükümet kurulması mümkün müdür? Mümkünse bu nasıl ve hangi partileri kapsayacak bir hükümet olacaktır? Örneğin AKP ve SP'ye hükümette yer alma yolu açılabilecek midir?

"İkinci küme"deki sorular ise farklı:

Türkiye seçim havasına nasıl bir atmosferde gidecektir? Seçimlerde seçmenlerin oy davranışlarını belirleyecek sorunlar, çatışmalar neler olacaktır?

İlk kümede yer alan soruları yanıtlayabilmek için önümüzdeki hafta içindeki gelişmeleri görmek gerekiyor.

Buna karşılık ikinci kümedeki sorular daha şimdiden yanıt ipuçları veriyor.

Nisan başlarında bu köşede yaptığımız bir değerlendirmede şunları söylemiştik:

"Bugün itibariyle toplumdaki siyasal tutumları belirleyen ve kısa vadede değişmesi pek kolay olmayan, 4 ana eğilimden söz etmek mümkün. Bunlardan ilki AB yandaşlığı ya da değişim beklentisini AB hattına endeksleyen gruplar ve ANAP ve CHP gibi siyasi partilerden oluşuyor. İkincisi Kürt sorunu etrafındaki kümelenmelere işaret ediyor. Kürtlerin izlediği politikalar sonucu, HADEP'in ya da yerine geçecek siyasi partinin bu kez yüzde 7-8 sınırlarını zorlaması, Güneydoğu dışında büyük kentlerde özellikle İstanbul'da büyümesi daha şimdiden açıkça görünüyor. Üçüncüsü hiç şüphe yok ki, İslami hareketin varlığıdır; özellikle AK Parti ile Tayyip Erdoğan'ın yarattığı dalgalanma ve oy potansiyelidir. En nihayet, Kürt meselesi ve özellikle AB sorunu etrafında oluşan "milliyetçi ya da içe kapanmacı tepkilerin kümesi" geliyor. AB konusunda, AB'den yana siyasi taleplerin yüksek oran tutturmasına rağmen, bir alt düzeyde ülkenin hâlâ "Batı'ya ve AB'ye yönelik tedirginliği ifade eden sosyal ve siyasi bir tutum iklimi" tarafından kuşatılıyor olması; başka bir deyişle taleplerle tutumlara arasındaki çelişki son derece önemlidir. Ve bu faktör, millilik ve milliyetçiliği ciddi oy oranlarına tahvil edecek, başta MHP olmak üzere, diğer partileri besleyecek bir faktördür..."

Bugün, siyaset zirvesi ve MHP çıkışı sonrası bu tablo daha da pekişmiş durumdadır. Özellikle milliyetçi tepkinin AB karşıtlığına endekslenmesi, ülkeyi ciddi toplumsal gerilime doğru sürüklemektedir. Ve ilk seçimler bu gerilimin izdüşümü olmaktan kendisini kurtaramayacaktır.

Bir kere bu seçimlerde, ekonomi meselesi, yaşanan krize rağmen, bu kriz kamuoyu tarafından popülist ve kısa vadeli politikalarla aşılamayacak çıplak bir gerçek olarak algılandığı oranda ve AB, milliyetçilik gibi temel siyasi tercihlerle ilişkilendirildiği ölçüde seçmen davranışlarını tek başına belirleyecek bir faktör olmayacaktır. Ekonomi tek başına, ne mevcut iktidar partilerini cezalandıracak ne de doğacak yeni vaad söylemlerini ödüllendirecek bir unsur olarak ele alınabilir.

Mevcut eğilimler tablosu, merkez sağ ya da merkez solu toparlaması beklenen sentez siyasetleri için de son derece elverişsiz bir zemin oluşturmaktadır. Çatışma ve ayrışma, sentezin ve bütünleşmenin çok önünde, tayin edici bir noktadadır. Ekonomiden AB'ye, İslam'dan demokrasiye, milliyetçilikten dış politikaya sorun odakları, bu sorunların ciddi ve köklü tercih ve reflekslerle iç içe girmesi sentezi güç kılan unsurların başında gelmektedir. Nitekim piyasaya yeni girmeye çalışanlar dışındaki mevcut siyasi partiler bu gerçeğin farkına varmış, bu gerçeği biraz daha körükleyecek bir hatta ilermektedirler

Türkiye seçimler sonrası istikrar kuşağına ya da bazıların istikrar unsuru olarak algıladığı olarak "iki egemen siyasi partili bir düzen"e doğru gitmemekte; tersine toplumsal ayrışmalara denk düşecek bir siyasi ayrışmaya ilerlemektedir. Daha da öte, tepki merkezli bir siyasi davranışın besleyeceği, sistemin uç kabul ettiği partilerin büyümesine doğru koşmaktadır.

Peki tüm bunların, yarına ilişkin bu olumsuzlukların nedeni ne?

Yanıt karmaşık değildir:

Türkiye'nin özel koşulları, devleti çıkarları hamasetiyle siyaseti tabiî koşullarından, heyecandan ve toplumdan uzaklaştırmak, umut vermez hale getirmek, siyasetin yerine devleti koymak ve devletçi bir bakış açısını ve uygulamaları pekiştirmek...

MHP hâlâ aynı modeli öneriyor; ne var ki oradan besleniyor; tüm otoriter zihniyet örgütleri gibi...



9 Haziran 2002
Pazar
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED