T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Haksal'ın yeni öykü kitabı

Ali Haydar Haksal, şu sıralarda bir romanının yanında (Yitik Yaşamın Güncesi), bir de öykü kitabı yayımladı: Kapıda Bir Çift Ayakkabı. 112 sayfanın içinde 18 adet öykü yer alıyor. Kitaba adını veren Kapıda Bir Çift Ayakkabı başlığını taşıyan öykü de onlardan biri, belki de en dokunaklı olanı. Ali Haydar, anlatıcı ustalığını bu son öykü toplamında da başarıyla sürdürüyor. Şaşırtmacasız, ders ve mesaj verme ukalâlığından uzak; yalnızca anlatımıyla ve anlatacağı ile ilgili, artık bildiğimiz ve alışkanlık kesbettiğimiz yerleşik Ali Haydar Haksal öyküsü (öyküleri)...

Üsküdar (ülkesinin) yavaş yavaş yok olmakta olan (aslında belki de yok olmuş bulunan) eski cumbalı evleriyle birlikte kapanan bir dönemin öyküsü (daha doğru olanı tarihi) dile getiriliyor bu anlatıda. Cumbalı evlerle birlikte bu evlerde yaşayan insanların da, artık bizim yaşadığımız dünyadan el ayak çektiğinin, kahramanı zaman olan öyküsüdür bu. Öbür öyküler de, şu veya bu dozda, bu aynı öykünün izdüşümleri olarak, geçmişte kalmış olan bir zaman'ı kahraman olarak ele alıyor ve bu kahramanı, zenginleşen bir çağrışım diliyle ortaya koyuyor. Öykülerden arta kalan lezzetse buruk, esrikletici bir hüzün..

Elimdeki antolojilere bakıp Ali Haydar Haksal hakkında neler söylendiğini öğrenmek istedim, ama bu kısa araştırmanın sonu koca bir hüsran oldu: elimdeki antolojilerin hiç birinde ondan ne bir öykü alındığını, ne de hakkında en ufak bir bilgi verildiğini gördüm. Ve gerçekten bu şaşırtıcı sonuçtan üzüntü duydum.

Ali Haydar Haksal, 1970'li yıllardan günümüze, bence Türk öykücülüğünün değer taşıyan imzalarından biridir. İlk öykülerinden başlayarak elimizdeki bu son öykülerine kadar aynı düzeyi, aynı kaliteyi ve aynı üslûbu sürdürme başarısını sürdürebilmiş bir öykücümüzdür o. Buna rağmen, edebiyat sözlüklerindeki geçiştirici birkaç satırdan başka hakkında ciddi bir değerlendirme bulamayışımızı nasıl ve neyle açıklayabileceğimizi bilemiyorum. Bu sonuç, bir kamplaşmanın, tarafgirliğin ürünü değilse, olsa olsa gaflete yorulabilir. Ama bu nasıl bir gaflettir ki, bütün ömrünce topu topu sekiz adet öykü yazmış olan bir başkası bütün antolojilerde, edebiyat tarihlerinde kendine yer bulabilirken; halen onuncu kitabını yayımlamış ve saymadım ama 100'ün üstünde öykünün üstünde imzası bulunan bir başka yazar hakkında en küçük bir iz, bir ses bulunamıyor ve böyle bir yazar suskunlukla geçiştirilebiliyor!?

Burada, elbette, edebiyattaki görevini eleştirmecilik olarak belirlemiş olanlara da bir sorgulama açılmalıdır (açılacaktır). Bir edebiyat eleştirmecisinin kendisi de, yalnızca değerlendirdiği (değerlendirmeye aldığı) yazarlarla değil, aynı zamanda değerlendiremediği, değerlendirmede ihmal gösterdiği hususlarla da değerlendirilecektir. Ali Haydar Haksal'ı değerlendirmesini beceremeyen eleştirmecinin eleştirisini, bir gün eleştirmenin hakkını verecek olan eleştirmeciler eleştirmesini becerecektir.

Ali Haydar'ın öyküsünü okumanın gerçek okuyucuya özgü bir marifet olduğunu biliyorum. Ama bu öykü karşısındaki suskunluğu asla hoşgörmüyorum.


9 Haziran 2002
Pazar
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED