|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Neden nefret ediyorum bir çoğundan? Neden onbeş yıldır gazete köşelerinde dirsek çürüten (Çetin Altan'ın çok sık kullandığı ve eskittiği deyimle) bir "yazı adamı" olarak onlardan biri gibi görmüyorum kendimi? Neden bir cemiyete odaya derneğe üye değilim? Neden konseyinin bilmemnesi umurumda olmuyor? Demokrat olamadıkları, hukuktan hazzetmedikleri, darbeleri destekledikleri, yalan haber yazdıkları için mi? Bunlar alışılmış özellikler, yani gazetecinin "ayırıcı" kimliğini oluşturmuyor, dolayısıyla cevap yerine geçmez. Neden? İnsan değiller. Büyük harfle, İNSAN... Charlie Chaplin'in "diktatör"e söylettiği gibi, hırs vicdanlarını körelttiği için, "iyilikle anlayışın, insanlıkla zekanın kesiştiği yerde" bulunmayı zül addediyorlar. Bir bölümüyle de davalıyız hamdolsun. Onbeşlik çıtırlar konusunda ihtisas sahibi olanı evime icra memuru gönderme densizliğinde bulunmuştu. Bir başkası maaşıma haciz koydurmuştu ayda 20 milyon liraya tamah ederek. Duayen muayen havalarında ortalıkta dolaşan biri de, rahmetli Nezih Demirkent'e diş geçiremediği için hırsını fakirden almıştı, 10 milyar liralık tazminat davası açarak. Hayır, konseye başvurmamıştı. Meslek-içi uyuşmazlıklarda "konsey" talkınında bulunuyor ama, "öz nefsi" sözkonusu olunca mahkemeye koşuyor. Konseyde görülen davalar para kazandırmıyor çünkü. Şu sıra "solunum yetmezliği"nden hastane köşelerinde kıvranan bir başkası, o da bir duayen ve üstelik hanedan damadı, Yılmaz Güney'le ilgili bir yazımı DGM savcılarına ihbar etmişti, "rejimi yıkmak temelinde dincilerle komünistlerin işbirliğine kanıt" göstererek. Fatoş Güney, "Gericiler de sahip çıkardı Yılmaz Güney'e" demiş... Bakın, gördünüz mü... Bundan büyük kanıt olur mu? İran'da da böyleymiş ama orada olanlar burada olmazmış, çünkü burada rejime sahip "memleketin sağlam kuvvetleri" varmış, orada yokmuş... Ancak, topluma çeki düzen vermekle mükellef olanlar (bunlar DGM savcıları oluyor) artık daha fazla oyalamak hakkına sahip bulunmadıklarını anlamalıymışlar... Dahası var... Onbeşlik çıtırlar konusunda ihtisas sahibi olanı, kitabımla ilgili bir yazıyı montajlanmış sayfadan çıkarmıştı, "Onunla ilgili tek kelime geçemez bu dergide" diyerek... Smokinli, ama omurgasız bir başkası, "Neden meslektaşlarını hedef gösterdin, özür dilemeyi düşünmüyor musun?" dediğim için 50 milyarlık dava açmıştı utanmadan; 50 milyar telaffuzu kolay bir rakammış gibi. Başkaları da var... İlişki kurduğu polis müdürü marifetiyle "kolpa" yapıp duran, yalanı ortaya çıkarıldığı için Basın Konseyi'ne başvurmakla tehdit eden, bu köşeyi babasının "giden evrak sepeti" sanıp ikide birde açıklama gönderen mensuplar... Gel de sev.... Gel de kendini onlardan biri gibi gör... Dün de bir açıklama aldım... Güney Kore'de "aslında neler yaşandığına" dair bir tekzip ve düzeltme yazısı. İlişiğinde, kuruluşunun neyinin savunma bilmemnesi... Çok şükür kuruluş muruluş tanımadığım, duayen muayen de iplemediğim için, şimdi "törenle" yırtıp atıyor, üzerine bir bardak soğuk su içiyorum.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |