|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir ülkenin zenginliği, ekonomik seviyesi milli gelirle ölçülüyor. Bir ülkede bir yıl boyunca üretilen mal ve hizmetlerin toplam hasılası milli gelir rakamlarını oluşturuyor. Refahın artması için milli gelirin de makul oranlarda artması lazım. Bu olmazsa o ülke fakirleşiyor. Türkiye'de de durum aynı. Özellikle son krizler milli gelirde önemli azalmalara neden oldu. Ekonomistler, on yıl öncesinin milli gelir seviyesine düştük diyorlar. Kafa karışıklığı yaratmak için olsa gerek buna 'Türkiye artık negatif büyüyor' diyorlar. Siz anlayın ki, küçülüyor. Milli geliri artmadığı, yalnızca iç ve dış borçla ayakta kalabilen bir ülke en yapar? Bunun cevabını vermek için ekonomi uzmanı olmaya gerek yok. Bu ülkenin bir yandan tasarruf yapması, bir yandan da üretimi arttırıcı önlemleri süratle alması gerekir. Ancak bu sayede vergi gelirleri arttırılabilir ve ülke bütçesi açık vermekten kurtulur. Dış borca muhtaç olmaz. Neyse… Amacımız ekonomik konularda bilgiçlik taslamak değil elbette. Şu gerçeği hereks kabul ediyor. Türkkiye IMF ve Dünya Bankası'nın yardımlarına muhtaç bir ülke. Giderek de fakirleşiyor. Hem ülke olarak, hem de birey olarak… Hem ulusal gelir azlıyor, hem de kişi baçına düşen gelir düşüyor. Devlet güya tessarruf tedbirleri aldı. Neredeyse bütün yatırımlar durduruldu. Devlet topladığı gelirlerle ve dışardan aldığı borçlarla, ancak dış borçların faizlerini ödeyebiliyor, iç borçları çevirebiliyor ve kamu personelinin maaşlarını verebiliyor.. Hiç yatırım yapılmıyor. Güya devlet tassarrufa yönelmiş görünüyor. Varsayalım ki her alanda tasarruf yapılıyor. Buna karşılık bir de bakıyorsunuz ki silah alımında ve savunma bütçesinde tasarrufa gitmek bir yana yeni ihaleler veriliyor, harcamalar arttırılıyor. Türkiye'de savunma sanayii ve silah harcamaları tartışma dışı konuların arasında sayıldığı için kamuoyu kesin bir bilgiye sahip değil. Meclis'e de bu konuda bilgi verilmiyor. Silahlı kuvvetler kendi alacağı silahları sivillere danışmadan kendisi tesbit edip devlete bildiriyor. Bu konularda Meclis denetimi çalışmadığı için olsa gerek, kimse de, "Bu kadar silah niye alınıyor?" diye sormuyor. "Ülke fakirleşirken en azından silah alımlarında da bir tasarrufa gidilemez mi?" sorusunu sormaya bile kimse cesaret edemiyor olsa gerek… Hoş soran çıkarsa da kimse doyurucu bir cevap vermiyor ya!.. Biz bu konudaki bilgileri genellikle yabancı kaynaklardan ediniyoruz. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (SIPRI) yayımladığı son rapora göre, Türkiye 1997-2001 yılları arasında silah alımına 5 milyar dolardan fazla harcadığı anlaşılıyor. Bu harcamasıyla Türkiye, silah alımında dünya klasmanında dördüncü sıraya yerleşmiş bulunuyor. ABD'nin 281,4 milyar dolarla silahlanmaya en fazla para harcayan ülke olduğu belirtilen raporda, Türkiye'nin de geçen yıl 8,9 milyar dolarla 14. sırada geldiği kaydediliyor. SIPRI raporuna göre, ABD'yi 43,9 milyarla Rusya, 40 milyarla Fransa, 38,5 milyarla Japonya ve 37 milyar dolarla İngiltere izliyor. İlk 5 ülkenin silahlanma harcamalarına 440,8 milyar dolar harcadığı belirtilen raporda, Türkiye'nin silahlanma harcamalarının dünya toplamının yüzde 1 kadarı olduğu vurgulanıyor. Bu rapor şimdiye kadar yalanlanmış değil. Gerçekten durum bu mu? Türkiye bir yandan fakirleşirken, milli geliri azalırken öte yandan da silaha daha fazla para mı harcıyor? Silahlı Kuvvetler bunu yaparken kime danışıyor? Söz gelimi sivil otoritenin –otoritesi varsa eğer- bundan en azından haberi var mı? İşin bir başka boyutu Silahlı Kuvvetler neden bu kadar silahlanma ihtiyacı duyuyor? Bu bir stratejik tercih meselesi değil mi? Acil savunma ihtiyaçları için silah alımı, bu ekonomik kriz ortamında ve ülke fakirleşirken makul bir seviyeye çekilebilir diyelim. Ama silah alımında dünyada ilk sıralarda olmayı gerektirecek ne gibi bir durum var acaba? Türkiye bir savaşa mı hazırlanıyor? Vatandaşın bunu bilmek istemesinden doğal ne olabilir?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |