T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Seçe seçe yaşarız

Yeni iktidarın ilk görevi, ekonominin görünemez hale getirilmiş asıl gövdesini ortaya çıkarmaktır. Niyet ve istidatlarını göreceğiz. Sandıktan kim galip çıkarsa çıksın, yapması gereken ilk iş, ülkede gerçek bir üretim seferberliği yapmak olacaktır.

Seçimlerde beni etkileyen en önemli hususlardan biri alkollü içki yasağıdır. Öyle ya, vatandaş seçimini ayık kafayla yapmalıdır. Oysa hayat bütünüyle seçim uğraklarından geçmektir. Seçe seçe yaşarız. Yolculuk boyunca ayık olmamız gerekmez mi?

Bugün alkollü içkinin yanısıra, propaganda kokan yazılar da yasak olduğundan, seçimi değil seçim sonrasını konuşmamız yerinde olur. Sandıktan kim galip çıkarsa çıksın, yapması gereken ilk iş, ülkede gerçek bir üretim seferberliği yapmak olacaktır. Türkiye'nin bugün içinde debelendiği çukur, tarihte birçok ülkenin başına gelmiş bir felakettir. Ve her felaketin mutlaka kurtuluş yolları vardır. Onsekizinci yüzyılın büyük Hind âlimi Şah Veliyullah Dihlevî, devletin yanlış siyaseti yüzünden insanların tarımdan (yani üretimden) kopup ticarete veya askerlik ve benzeri mesleklere (bürokrasiye) yöneldiklerini, bunun ülkenin harap olmasıyla sonuçlanmasının kaçınılmaz olduğunu belirtmektedir. Büyük bilgin özellikle şu iki hususun altını çizmektedir:

1. Devlet hazinesine üşüşmek.

Üretken faaliyetlerden uzaklaşan birçok insanın geçimlerini devlet hazinesinden karşılamayı alışkanlık haline getirmiş olmaları. Bunların asıl amacı, ülkeye bir yarar sağlamaksızın kendi geçimlerini çıkarmak, kadro işgal etmektir. Gün be gün sayıları kabaran bu sınıf, giderek şehir hayatını zehir etmeye ve halk üzerine yük olmaya başlarlar.

2. Ağır vergilerin konulması.

Çiftçi, tüccar ve çeşitli meslek erbabından alınan ağır vergiler, gönüllü icra edilen tarım, ticaret ve zanaat faaliyetlerinin zamanla altından kalkılmaz bir yük haline gelmesi ve köklerinin kazınması sonucunu doğurur.Yahut güçlü kuvvetli kimseler vergi kaçırmaya başlar veya isyana kalkışırlar. Oysa şehri mamur edecek şey, mükelleflere fazla yük getirmeyen bir vergi sisteminin olması, asayişi sağlayacak kadar da güvenlik görevlisinin bulundurulmasıdır. Zamanımız insanları bu ince nokta üzerinde düşünmelidirler. (Bkz. Hüccetüllahi'l Baliğa, İstanbul: İz Yayınları, 1994, Cilt I, s. 154.)

Biz de kendi zamanımız üzerinde biraz düşünecek olursak, devlet hazinesine üşüşen spekülatör-rantçı zümrenin gerçekten tam Şah Veliyullah'ın anlattığı gibi "ülkeye yarar sağlamadan kendi çıkarlarını kollamak"tan başka birşey düşünmediklerini görürüz. Ülke hayatını zehir eden bu insanlara karşı yeni iktidar ne yapmalıdır? Güzel bir cevabı, yıllar önce Adalet Ağaoğlu'nun bir roman kahramanından işitmiştim.

Sanayi Odası Başkanı olan Ferit Sakarya, işadamlarına şöyle sesleniyordu:

"Evet baylar, bizim meselemiz malî rantabilite değil, ekonomik rantabilite olmalıdır! Tüketime değil, üretime yönelik yatırımlar yapmalıyız. Fabrikalar yapacak fabrikalar kurmalıyız. Değerli üyeler, doğduğumuz toprakların adamına borcumuzu ödemenin bir yolu olmalıdır... Kentin bütün sermaye sahipleri birleşebiliriz. Büyük yatırımlara geçebiliriz. Ülke ekonomisinin düzelebilmesi için, ülkenin kendi gücüne dayalı, bağımsız sanayi malları üretebiliriz. Ne yapıp edip kendi öz kaynaklarımıza dayalı bir sanayi başlatmalıyız... Baylar, ülkemizin ekonomisi, o kadar çok ayna ortasında, o kadar çok gövdenin yansıması haline gelmiş ki, toplumumuzu kalkındıracak bir ekonominin asıl gövdesini göremez olmuşuz. Oysa, gövde burada duruyor. Aynalardan yansıyanın tam ortasında. Bizim kendimiz, kendi öz kaynaklarımız." (Üç Beş Kişi, s. 240 vd...)

Yeni iktidarın ilk görevi, ekonominin görünemez hale getirilmiş asıl gövdesini ortaya çıkarmaktır. Niyet ve istidatlarını göreceğiz.

Liderlik kolay iş değil

Seçim öncesi en çok konuşulan konulardan biri, kimlerin gerçek lider, kimlerin tesadüfen ortaya çıkmış kişiler olduğuydu. Karizma kelimesi dillerden düşmedi. Karizmatik lider, bulunmaz Hind kumaşı. Çağımızn iki yönetim düşünürü (Behling ile McFillen), karizmatik liderliğin dokuz şarta bağlı olduğunu tesbit etmektedirler. Bunların altısı liderde, üçü de takipçilerde bulunmalıdır. Daha önce bir vesileyle sizlere sunduğum listeyi seçim günü gözden geçirmekte yarar var:

a. Liderde bulunması gereken ilk nitelik empatidir: Takipçilerin (halkın) ihtiyaçlarına ihtimam göstermek, istek ve korkularıyla ilgilenmek.

b. Misyonun dramatikleştirilmesi: Maksadın etkileyici, duygusal dille ve eylemler aracılığıyla ifadesi.

c. Özgüveni yansıtmak: Kendine güven ve emniyet hissiyle hareket etmek.

d. Kendi imajını ölçülü biçimde büyütmek: Kişisel yetkinliği hususunda iyi izlenim uyandırmak, zafer kazanmaya yatkın olduğunu hissettirmek.

e. Takipçilerini, bizzat kendilerinin yetkinlik ve kabiliyetlerine inandırmak; büyük işler başarabilecekleri duygusunu vermek.

f. Takipçilere başarıya ulaşma yolunda fırsat vermek, sorumluluğu delege etmek ve takipçilerin önündeki engelleri kaldırmak.

Takipçiler ise, başarılı kurumsal liderlik için aşağıdaki üç şartı yerine getiriyor olmalıdırlar:

a. Huşu: Liderin kabiliyetlerine aklın ötesinde bir inanç beslemek.

b. İlham: Örgüt misyonunun manevi ve ahlaki amaçları hususunda ikna olmak; kuşkuyla hareket etmemek.

c. Yetkilenme: Takipçiler, engelleri aşabileceklerine ve büyük işler başarabileceklerine inanmalıdırlar.


3 Kasım 2002
Pazar
 
MUSTAFA ÖZEL


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED