Mustafa Karaalioğlu
Eğer iki liderin görüşmesini bir cümleyle tanımlamak gerekseydi bu, "Ağzından bal damlayan adamların sirtakisi" olurdu. Gerçekten de, hem Erdoğan hem de Simitis, iki ülke arasındaki temel ve müzmin sorunlar konusunda o kadar iyimser, o kadar dostça bir tutum sergilediler ki, insan kendine, "Madem böyle neden hâlâ kavgalıyız" diye sormadan edemiyor. Yine de dün, Yunanistan Başbakanı'nın mandalina ağaçlarıyla dolu caddedeki küçük konutunda, Türk-Yunan ilişkileri açısından önemsenmesi gereken, büyük adımlar atıldı. Bir başbakan gibi karşılanan ve gelişi Yunan televizyonları tarafından canlı yayınlanan Erdoğan söze, "Eflatun ve Sokrates'in ülkesi Atina'da bulunmaktan mutluyum" diye başladı. Ve Yunanca "Çok teşekkür ederim" cümlesiyle bitirdiği konuşmasında, "Eski bir profosyonel futbolcu olarak, 2008 Avrupa Şampiyonası'nı ortak düzenleme kararındayız" diyerek hiç olmazsa ülke arasında reel bir ortaklığın altını çizmiş oldu. Hiç olmazsa diyoruz çünkü, iki liderin görüşmesi aslında 24 gün sonra toplanacak Kopenhag Zirvesi öncesi en önemli konu olan Annan planını esas almakla birlikte, çözüm için umut görünmüyordu. Simitis, sürenin yetersiz olduğunu itiraf etmekten çekinmedi. Aynı şikayet Erdoğan'dan da geldi. Yunanistan ve Türkiye'de BM planının olumlu havasını bozan taraf olmamak için ılımlı politika sürdürmeye devam edecek. Erdoğan'ın ifadesiyle, "Bardağın dolu tarafını" konuşarak uzun vadeli bir işbirliğinin adımını attılar. Tıpkı, Başbakanlık'ın önündeki caddeyi birlikte adımlayarak vermek istedikleri mesaj gibi. Erdoğan ve Simitis, Ege'nin iki tarafında birlikte yüründüğü takdirde aşılamayacak sorunun olmadığını göstermiş oldular.