|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Başbakan'dan sonra diğer hükümet üyeleri de belli oldu. Yeni bakanlara düşen görevleri önümüzdeki günlerde gözden geçiririz. Bakanlar Kurulu listesine ilişkin itirazı olanlar da var, memnuniyetini belirtenler de. Kimilerine göre, kendisi "baraj" suları altında kalsa da "ANAP ruhu"nun iktidarda olduğunu yazıyor. Bu bahsi bugün uzatmayacağız ama hani yalan da değil yani... "Kritik bakanlıklar", "Milli Görüş"e değil "devlet tecrübesi" olan eski ANAP'lı milletvekillerine teslim edildi, deniyor. Daha vaktimiz çok, bu meseleleri önümüzdeki günlerde tabii ki tartışacağız. Bakalım işinin ehli (hem de bir "kadın") bir Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı adayı apaçık ortadayken, Murat Başeskioğlu'nun bakanlık politikası nasıl olacak? Bakalım, 11 yıl sonra tekrar İçişleri Bakanı olan Abdülkadir Aksu bu yeni dönemde hangi "devlet tecrübesini"nden yararlanacak? "Büyük Basın"da yeni hükümete ilişkin öyle yorumlar yer alıyor ki, sanırsınız ki 3 Kasım'da gerçekleşen büyük dönüşüm "devlet geleneği"nin gelenekliğini öylece sürdürecek. Hani "Hükümet başka Devlet başka" denir ya, işte öyle bir şey! Ben bugün size başka bir meseleden söz edeceğim. Ancak "başka mesele" demem kimseyi yanıltmasın, bu da çok "kadim" meselelerimizden birisi.... Yeni Şafak'ın dünkü sayısında yer alan ve benim (belki de ben göremedim, öyleyse düzeltiriz) başka hiçbir gazetede karşılaşmadığım bir haber vardı. Bu haber "İşkencenin üstü örtülemiyor" başlığını taşıyordu. Habere konu olan hikayeyi yakından biliyorsunuz. Hani bir zamanlar Yeni Şafak gazetesine polis baskınları filan olmuş ve bu har gür içinde gazetemizin künyesinde "İcra Kurulu Başkanı" sıfatıyla yer alan Mustafa Albayrak'ın aralarında olduğu bir grup poliste işkence gördüklerini açıklamışlardı ya, işte bu hikaye... Hatırlıyorsunuzdur, çok tuhaf sonuçlar çıkmıştı bu "operasyon"dan. Gözaltına alınanlara işkence yapıldığını rapor eden iki hekim hakkında da soruşturma başlatılmış ve sonunda bu hekimler kendilerini hakim karşısında bulmuşlardı. Bu iki hekimin verdiği "işkence görmüşlerdir" raporuna polisce rağbet edilmeyip "sakıncasız" hekim arandığını da hatırlıyorsunuzdur. İşte bu davanın son görüşülmesine geçen gün İstanbul 1. Ağır Ceza'da devam edilmiş. Mustafa Albayrak da iki hekimin yargılandığı bu davada tanık olarak ifade vermiş. Davanın başka tanıkları da var. Albayrak duruşmada, "soruşturma kapsamında gözaltına alındığı sırada Emniyet'te kendisine işkence yapıldığını belirterek, elektrik dahil birçok işkenceye maruz kaldığını" anlatmış. Bu duruşmada verilen ifadeler içinde benim ilgimi en çok Albayrak'ın şu sözleri çekti: "İşkencenin doğrulanması için polislerin işkence yaptıklarını söylemesi mi gerekiyor?" Bu soru bana göre de çok mu çok yerinde, olup biteni çok iyi açıklayan bir soru. Evet, ne yazık ki ülkemizde, ortada hekim raporlarının bulunmasına rağmen "işkencenin doğrulanması için" illâki "polislerin işkence yaptıklarını söylemesi" gerekiyor.... Ama takdir edersiniz ki, bugüne kadar da "Evet gözaltındaki bu şahsa elektriği ben verdim!" diyen babayiğit bir polis memuru çıkmadı! Bakalım yeni İçişleri Bakanı 11 yıllık bir "dinlenme"den sonra, hükümet üyelerinin belli olmasının hemen ardından yaptığı açıklama da iddia ettiği gibi, bu yöntemin yerine bir yenisini ne kadar zaman da ihdas edecek? Şunu da unutmayalım: "2002 - 11 = 1991" yapıyor ve ortaya çıkan bu yılda "devlet geleneği" içinde yer alan sözünü ettiğimiz "kadim" meselemizin durumu da doğrusu hiç mi hiç pek parlak değildi! Hadi hayırlısı....
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |