|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Madrid/Ankara- Başbakan Abdullah Gül, kabinesini açıkladığı sıralarda biz Tayyip Erdoğan'la birlikte Atina'dan Madrid'e uçuyorduk. Dolayısıyla bütün ülkenin bildiği bakanlar kurulu listesi, o saatte bizler için hâlâ sırdı. Gerçi, muhtemel bakanlar hakkında herkesin fikri vardı ama Cumhurbaşkanı Sezer'in son dakika müdahalesi ile görüntüsü değişen listenin tamamını uçak indikten sonra Türkiye ile irtibat kurarak öğrenebildik. İlginçtir, uçağımıza milletvekili olarak binen ve bakan olarak inen üç isim Abdüllatif Şener, Yaşar Yakış ve Vecdi Gönül de kabinenin tamamı hakkında bilgi sahibi değildiler. Şaşırtıcı bir nezaket içinde, bir koltuk önlerindeki Erdoğan'a listede tam olarak kimlerin olduğunu sormuyorlardı. Bu anlamda, 58. hükümetin nihai olarak Erdoğan-Gül ortak çalışmasının eseri olduğunu söyleyebiliriz. O kadar ki, Ak Parti'nin güçlü isimlerinden birisi olmasına rağmen Şener, devlet bakanlıklarına bağlı kurumların hangileri olacağı konusunu bile önemsemiyor ve "bunları kararlaştırmışlardır, beraber öğreniriz" diyecek kadar mütevazı bir tutum sergiliyordu. Çankaya'nın rezervi
"Gül hükümeti" Türkiye'nin son dönemde yaptığı en önemli seçim olan 3 Kasım'ın gerçek sonuçlarını tahakkuk ettirecek çok önemli bir ekibin adıdır. Hem toplumun bütün kesimlerinin farklı beklentilerini karşılaması gereken, bunu yaparken ülkenin normalleşmesini de sağlamak zorunda olan bir hükümet olmak zorundadırlar. Bu anlamda, Cumhurbaşkanı Sezer'in Milli Eğitim Bakanı olarak düşünülen Beşir Atalay'a itiraz etmesi ve bu itirazın da kabinede küçük çaplı bir sirkülasyon yaratması başta bir sıkıntı gibi algılanabilir. Ancak, Cumhurbaşkan'nın hükümet üzerinde bu çapta bir tasarrufa yetkili olduğunu kabul etmek gerekir. Sorun da zaten tasarrufun çapı değil niteliğiyle ilgilidir. Beşir Atalay gibi, yüksek memurluk ve rektörlük dahil ömrünü devlet hizmetine adamış bir ismin anlaşılan o ki, "dini hassasiyet-irtica!" gerekçesiyle Milli Eğitim Bakanlığı'na uygun görünmemesi, yeni dönemin ruhuna uygun bir hal değildir. Devlet yönetimine gerekçesiz korku ve endişelerin damga vurması artık eskide, mesela 28 Şubat'ta kalması gereken bir anlayıştır. Umarız, yakında öyle de olacaktır. Konuyu Ankara'ya dönerken konuştuğum Erdoğan'ın,"Hiç önemli değil. Böyle şeylerden sorun çıkmaması lazım" tavrını sergilemesi de hükümetin Sezer'le ilişkilere ne kadar önem verdiği; yani, kriz çıkaran taraf olmamaya yeminli olduğunu ve eski tarzı eskide bıraktığını gösteriyor. Bu tavır devam ettiği müddetçe, hükümet-Çankaya ilişkileri daha da olumlu bir seyir izleyecektir. Ayrıca, Gül'ün uzlaşmacı kişiliğinin bu ilişkilerin rayında gitmesi için bir avantaj olduğu da hesaba katılmalıdır. Sezer'in kamuoyu tarafından bilinen o "kuralcı" tarzı Ak Parti yönetiminin üslubuyla telafi edilecek ve zirvede uyum sorunu yaşanmayacaktır. İki hedef Yeni Başbakan Abdullah Gül'ün önünde şimdi hem "Acil Eylem Planı"yla ortaya konulan onarım çalışmaları hem de Genel Başkan Erdoğan'ın siyasi yasağının kaldırılarak bir an önce başbakan olabilmesinin yolunun açılması gibi iki önemli ve paradoksal hedef bulunuyor. Hem başarılı olmak ve hem de zamanı gelince makamını feda edebilmek. Bu ikili durumun, siyasi beceri ve yönetme maharetini test etmek açısından gerçekten zor olduğunu kabul etmek lazımdır. Gül, bu durumun ortaya çıkaracağı spekülatif muhalefeti göğüslemek zorunda da kalacaktır. Hem kendisini hem de partisini ispat etmeye çalışacaktır. Bunda başarılı da olmak zorundadır çünkü bu hükümetin başarısı herkesin cüzdanını ve geleceğe dair umutlarını yakından ilgilendirmektedir. Şurası bir gerçek ki başarı geldiğinde, gerilim azalacak ve Türkiye bugün olduğundan çok farklı şeyleri konuşacaktır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |