T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Baykal, rejim ve AKP

Bulutlar aynı yerde duruyor. Hükümet ve AKP ile ilgili tartışmalar, siyasi önerileri, siyasi görüntüleri aşıp yavaş yavaş yine "gizli niyetler" meselesine kilitlendi. AKP'nin ya AKP'lilerin her adımı, hatta hükümet programı, yapılanlardan ve söylenenlerden hareketle değil, önyargılardan, art niyetlerden ya da art niyet arayışlarından hareketle ele alınıyor...

Bu gelişmeleri hafife almamak gerekir; zira kim ne derse desin bu yolla gerek siyasi arena gerekse kamuoyu, hazır bir zemin kullanılarak adeta yeni kutuplaşmaya davet ediliyor.

Bülent Arınç'ın eşiyle gittiği resmi uğurlama ve milletvekillerinin iftar sonrası bir otelde toplu namaz kılmalarıyla başlayan tartışmalar, hükümet programının açıklanmasında sonra iyice garipleşti.

12 Eylül Anayasası'nın yerine TBMM tarafından yeni sivil bir anayasa hazırlanması teklifi bile, bir irtica tehlikesi olarak lanse edilebiliyor, "AKP anayasayı tek başına değiştirerek rejimi sarsmak istiyor" iddialarına yol açabiliyor.

Hükümet programında ilan edilen her demokratik adım sadece başörtü meselesi etrafında ve Silahlı Kuvvetlerin özerk alanına müdahale edilme gayretinin bir maskesi olarak yorumlanıyor.

Bir iktidar partisine yönelik olarak, o partinin aksi yöndeki tüm çabalarına rağmen, gündemde sadece şüphe, art niyet, tehlike fikri varsa, üstelik bu fikir ya da ruh hali muhalefet partisi başta olmak üzere merkez basının önemli bir kısmını kaplamışsa, demokratik hayat nasıl ve hangi koşullarda sürdürülebilir?

Demokratik hayatla kastettiğimiz sadece parlamenter düzen ve sistem içindeki çatışmalar, tartışmalar değil.

Bu, elbette önemli...

Ama en az onun kadar önemli olan diğer husus, ülke vatandaşlarının tümünü ilgilendiren ekonomik ve demokratik iyileşme, iyileştirme meselesidir...

Bu tür nedensiz, kanıtsız korkular ya da mevcut tabuların siyasi ve ticari çıkar amacıyla kullanılması bu ülkenin sürekli gerilmesine ve gerilemesine yol açıyor. Demokratik her adımın arkasında Kürt meselesine, laikliğe ilişkin bir sakınca, bir art niyet arayarak demokrasi karşıtı olmak, açık ya da gizli bir biçimde otoriterliği ve yasakçılığı savunmak bildiğimiz bir oyun değil midir?

Bugün de aynı oyunun ilk belirtileri görünüyor...

Tayyip Erdoğan "tesettürün öne çıkması beni de rahatsız ediyor" açıklamasını yaparken, Başbakan "hiçbir art niyetimiz yok, bu anayasayı sadece muhalefetle değil, sivil toplumla uzlaşma içinde değiştirmek gerekir" derken, Arınç tesettür olayıyla ilgili olarak çeşitli yatıştırıcı açıklamalar yapar ve bu durumun başka resmi yerlerde tekrarlanmayacağını söylerken verilen aşırı tepkiler, gerginlik siyasetinin araçları olmak dışında başka nasıl tanımlanır?

AKP'den hoşlanmamak, hatta kuşku duymak elbette meşru ve özgür politik bir tutumdur...

Ancak ortada hiçbir neden yokken bu kuşkuları kamuoyunu yönlendiren, solu ve gündemi şekillendiren bir politikanın aracı haline getirmek etik ve demokratik açıdan kabul edilemez.

Deniz Baykal'a ve CHP'ye bakın örneğin...

Hükümetin ilk günleri olması ve hükümet programında eleştirmede zorlanması nedeniyle muhalefet konusu üretemeyince bildiği tek yönteme başvuruyor:

Rejim tartışmasına sığınarak bu tartışmayı tahrik ediyor, her teklifin ardında art niyet arıyor; zira hedef aldığı partinin politikalarını o partinin söylediklerine göre değil, keyfi olarak tanımladığı varlığına referansla açıklıyor, kısacası kriz politikaları üretiyor...

Bunu yaparken 12 Eylül Anayasası'nın değiştirilmesine itiraz eder hale düşüyor, CHP ve Baykal. Dahası kaygı ve tabular nedeniyle her tür demokratikleşme teklifine karşı durur duruma düşüyor. Kaçınılmaz olarak tartışmaların içine başka aktörleri davet ediyor. Siyasi alanının meşruiyetine, siyasi rakiplerinin varlığına sahip çıkmak yerine, bu alanı daraltacak bir yöntem izliyor.

Türkiye'de otoriter anlayışların ana nedeni ve gerekçesi de buna benzer tavırlarda yatar...

Bu tavırlar sadece devletçi ve toplumu dışlayan bir zihniyetin ürünleri değildir. Aynı zamanda bu zihniyetle bağlantılı olarak siyasi partilerin kendilerini siyasetsizliğe mahkum etmenin de sonuçlarıdır.

Şimdi sormak gerekmez mi: Baykal'ın solu böyle alana sıkıştırmaya, siyasi açıdan bu yolla imha etmeye ne hakkı vardır? AKP, doğrularıyla ve yanlışlarıyla solun kendisini tazelemesi, ekonomiden siyasete yeni alternatifler, öneriler, modeller oluşturması için bir fırsat değil midir?

Evet, madalyonun siyasi yüzü böyle... Diğer yüzde basın var... O da yarına...



27 Kasım 2002
Çarşamba
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED