T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

G Ü N D E M
Koş tulumbacı koş

Fatih'teki İtfaiye Müzesi'ne bir uğrarsanız, alevler karşısındaki çaresiz zamanları ve 'köşklü'lerle 'tulumbacı'ların koşuşturmalarını canlıymışçasına yaşayabilirsiniz.

Eski İstanbul'da tüm evlerin ahşap olduğu ve su tesisatı diye bir şeyin bilinmediği dönemlerde cayır cayır yanıp kül olurmuş koca şehir. Öyle ki, o zamanın yangınları, şimdiki gibi insaflı da değilmiş. Semtten semte atlar, önüne geçen ne var ne yoksa savurup atarmış. Bu çaresizliğin tek umudu ise tulumbacılardı. "Yangın olur, biz yangına gideriz " diye seslenen o enli boylu delikanlılar, tulumbayı omuzlarına yüklenmiş güçlü kuvvetli, hızlı koşabilen tulumbacılar, önlerinde yeniçeriler ve fenercilerle birlikte koşarlarmış yangına.

İstanbul'un yangın tarihinin iki yüz yılını sergileyen Fatih'teki itfaiye müzesine girdiniz mi o dönemleri canlı canlı yaşıyorsunuz adeta. İstanbul'da kullanılan yangın söndürme aletleri, mahalle tulumbaları, Tophane semti tulumbaları, çardaklı tulumba, yangın işaret sepetleri, metal ve tahta gövdeli tulumbalar, askeri tulumbalar, hidroforlu ve atlı tulumbalar, ilk motorlu pompa, teneke ibrikler, maske filtresi, telefon santrali, yangın miğferleri ve itfaiyeci kıyafetlerini görünce kendinizi yüzlerce yıl öncesinde hissediyorsunuz.

Uğur ola köşklü

İstanbul'da yangını Beyazıt Kulesi gözlermiş. İstanbullulara haberi yedi pare top atışıyla duyuransa, Vaniköy sırtlarındaki İcadiye Kulesi'ymiş. Duymayanlara da köşklüler haberi yetiştirirmiş. Ancak, bir şartla: Yangın nerede, diye sormadan önce, "Uğur ola köşklü" demek şartmış köşklülere. Cevap olarak köşklü "kız" derse, bu yangının Anadolu yakasında veya Beyoğlu ve Boğaz'ın Rumeli yakasında olduğu anlamına gelirmiş. Cevap "oğlan" ise, bu da yangının İstanbul içinde olduğunu anlatırmış. Beyazıt Kulesi'nin bir de işaret sepetleri var. Eğer kule sepetlerinin iki yanında ikişer fener sallanırsa, bu, yangının Haliç'ten Yeşilköy'e kadar olan bölgede olduğu anlamına gelirmiş. Sepetlerin iki tarafında da birer fener sallandırılırsa, bu, yangın Anadolu yakasında demekmiş.

Damat İbrahim Paşa kurdu

David olan ismini müslüman olup Davud-i Hakiki olarak değiştiren bir Fransız mühendisinin yaptığı pompa, 1714'te Tophane ve Tüfekhane yangınlarında kullanılıp başarı sağlanınca, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından yeniçeri ocağının kolu olarak bir tulumba teşkilatı kuruluyor. İşte bu ilk itfaiye teşkilatımız, 1826'da yeniçeri ocağı dağıtılana kadar varlığını sürdürüyor. 1871'deki "Büyük İstanbul Yangını"ndan sonraysa tekrar itfaiye kurma girişimleri başlıyor. Müzeye adını veren Macar Kontu Szecheny, Sultan Abdülaziz tarafından İstanbul'a davet ediliyor. Kont, bir yılda dört kara ve bir de deniz itfaiyesi kuruyor.

  • ÜRÜN DİRİER / İSTANBUL



  • 27 Kasım 2002
    Çarşamba
     
    Künye
    Temsilcilikler
    ReklamTarifesi
    AboneFormu
    MesajFormu
    Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Ramazan| Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Röportaj | Karikatür

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED