|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye, iç politikadan dış politikaya kadar CHP hariç bütün siyasal unsurlarıyla birlikte değişim sürecine girdi. CHP ise hala eski tarza sımsıkı sarılmış bulunduğu mevziyi korumaya; muhtemelen pek sıkıcı geçecek ve ülkeyi de sıkacak uzun muhalefet dönemi için şimdiden "toptan ret"ci tavra ısındırmaya çalışıyor. Seçim sath-ı mailinde halka vaadetmedi diye, bir hükümetin anayasa değişikliği niyetini bile sırf bu gerekçeyle sorgulayan bu parti, 3 Kasım'dan elde edilen dinamizmin yeni bir anlayışa dönüştürülebilmesinin önüne bir engel olarak çıkmış bulunuyor. Dahası Baykal'ın, dakika bir; söyleyecek söz olmayınca "rejim sorunu" pilavına kaşık sallayıp, sanki ülkede irticai bir kalkışma varmış gibi Meclis kürsüsünden, "Cumhuriyetin 80 yıllık kazanımlarına dokunmayınız. Anayasal düzenin temelleriyle oynamayınız. Rejim sorunu çıkarmayınız" diye gürlemesi de CHP tarzı muhalefetin gerilime sürükleyebileceğinin ipuçlarını veriyor. Baykal'ın anlamakta zorlandığı ya da anlamazlıktan geldiği bir başka mesele de yeni dış politika anlayışıdır. Ya da arayışı... Baykal, Erdoğan'ın yapmaya çalıştığı şeyi geleneksel dış politika endazesine vuruyor ve hal böyle olunca da sağlıklı bir ölçü tutturamıyor. Türkiye'nin yıllardır dışarıda itilip kakılmasının nedeninin o geleneksel ölçüler olduğunu farkedemiyor. Tayyip Erdoğan Avrupa başkentlerini gezerek Türkiye'nin 12 Aralık'ta müzakere tarihi alabilmesi için lobi yapıyor. Bir anlamda, üyelik için son ve önemli atağı gerçekleştiriyor. Gerçek şu ki, bu tarihte bir müzakere tarihi alabilmemiz mümkün değildir. Böyle olacağı da üç aşağı-beş yukarı bellidir. Bunu sadece, Almanya'nın olumsuz tavrından değil; AB organlarının tüm ciddi girişimlerinden sezmek ve anlamak mümkündür. 12 Aralık'ta, ilk 10 aday ülke için üyelik sürecinin son aşamasına gelinecek ve bu ülkelerin 2004 Avrupa parlamentosu seçimlerine katılması sağlanacaktır. İki ülke Romanya ve Bulgaristan da Kopenhag Zirvesi'nden tarih alacak ve muhtemelen 2008 seçimlerine katılabilecek şekilde 2007'de üyelik işlemleri tamamlanacaktır. 10+2+1'in sonuncusu yani +1 olan Türkiye için ise yakın tarihte bir üyelik projeksiyonu yapılamamaktadır. Dahası, Avrupa içinde etkin bir yaklaşıma göre 12 katılımla birliğin genişlemesinin durması, bir başka yaklaşıma göre de en azından 2024'e kadar sürecin dondurulması düşünülmektedir. Güçlü akım, bu iki eksen üzerinde odaklanmıştır. Bunlar kadar güçlü bir akım da Türkler'le en yakın teması olan ve Erdoğan'ın deyimiyle "birliğin en etkin ve müesser ülkesi" olan Almanya'nın muhtemel bir üyelikte Türk vatandaşlarının "serbest dolaşım"ına sıcak bakmamasıdır. Bu nedenle Şansölye Schröder'in Ak Parti liderine, "tarih değil, tarih için tarih" önerisini getirmesi bile önemli bir gelişme olarak kabul edilmelidir. Tabi, Almanya'nın bu öneriyle ne kasdettiği anlaşıldıktan sonra... Bu anlaşılmalı çünkü, müzakere sürecinde hiç olmayan bu öneriden sonra Türkiye'nin önüne bir de "tam üyelikle gümrük birliği arasında bir statü" önerisiyle çıkılması da ihtimallerden bir ihtimaldir. Ki, Strasbourg ve Brüksel kulislerinde bu önerinin dillendirilmekte olduğu da bir sır değildir. Bu katı tutuma rağmen Tayyip Erdoğan Avrupa başkentlerinde ne yapmaya çalışıyor? Şunu... Erdoğan, Türkiye ile Avrupa arasındaki 40 yıllık maceranın bir hülasasını çıkarıyor. "Bu kadar süre bekleyip de müzakere tarihi alamayan tek ülke" olduğumuzu hatırlatıp, "vereceğiniz cevap aynı zamanda İslam dünyasına karşı söylenmiş sözünüz olacak" diyerek üyelik sürecinin bağlamını değiştiriyor. Madem, üye olmak Avrupa için bir medeniyet sorunudur o halde AB'nin multikültürel yapısının sınanmasının da zamanı gelmiş olmalıdır. Erdoğan, problemi işte bu yeni formülle masaya sürüyor. Şaşırtıcı bir şekilde İngiltere, İspanya ve Portekiz başbakanlarının üslubunun da bu yeni biçime uygun olarak, Türkiye'nin üyeliğini Avrupa'nın İslam'a karşı niyet beyanı olduğunu kabul ettikleri görülüyor. Erdoğan, içerideki eleştiriler pahasına, muhataplarına son derece açık bir diplomasi diliyle, "Meclis grubumuz yeterli, AB için gerekli tüm yasaları çıkartacağız, çıkartılanları da uygulayacağız" dedikten sonra zımmen, "başka mazeretiniz kaldı mı?" sorusunu da sormuş oluyor. Ak Parti dediğini yaparsa Kopenhag Kriterleri çok yakında AB-Türkiye ilişkilerinde bir engel olmaktan çıkacak. Erdoğan'ın bugün aldığı "söz"ler 12 Aralık'a yaramasa bile, başka mazeretin kalmayacağı o güne yarayacak.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |