|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Diyor ki Paşam, "Bu Avrupa Birliği bize yaramaz, varıp Amerika'yla ve bölgede yalnızları oynayan Rusya'yla iş tutalım, hatta gerekirse İran'ı da yanımıza alalım..." Elbette MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç'ın sözleri, kendi ifadesiyle, "kişisel bir değerlendirme" ve öncelikle kendisini bağlıyor. Ama, mevcut konjonktür gözetildiğinde, bu o kadar da "kişisel bir görüş" gibi durmuyor. MGK gibi önemli, çok çok önemli bir kurumun sekreteryasını yürüteceksiniz, kamuoyunun Avrupa eksenli tartışmalara kilitlendiği bir dönemde, üstelik bu tartışmalara mihver kazandıracak bir açıklama yapıp bir anlamda karar izharında bulunacaksınız, sonra da bunun kişisel bir görüş olarak değerlendirilmesini isteyeceksiniz. Mümkün mü? Avrupa Birliği'nin olanca iğvasına karşılık, Kılınç'ınki, nasıl derler, "daha rasyonel" bir teklif gibi görünüyor. Ben de karar mekanizmalarında söz sahibi olsam, dış politika rotasını öncelikle "bölgesel güç" olmaya doğru çevirir, uzak-yakın komşularımla ittifak yolları arardım. Ama bu, öyle görünüyor ki, Avrupa Birliği ve demokrasi karşıtlığı temelinde gündeme gelen (getirilen) bir ittifak arayışı. Buradaki belirleyici güç, her zaman olduğu gibi, Amerika. Dostumuz Amerika'nın demokratikleşmeye, hak ve özgürlüklere, hatta Avrupa Birliği sürecine karşı, içeride "tarihsel konsensus"un canlandırılmasına yönelik bir "manipülasyon" içinde olduğu artık sır değil. Bütün o "kuva-yı milliye" numaraları, İlhan-Devlet yakınlaşması, Avrupa Birliği'ne karşı din ve milliyet eksenli bir söylemin öne çıkarılması bu amaca hizmet ediyor belki de. Orgeneral Kılınç, Avrupa Birliği'nin bir "hırıstiyan kulübü" olduğu inancında. Prof. Erol Manisalı'dan referans getiriyor. Manisalı'dan çok çok önce başka profesörler de, örneğin Prof. Necmettin Erbakan girmeye can attığımız Avrupa Birliği'nin bir "hırıstiyan kulübü" olduğunu söylemiş, bunu söylediği ve bu parametreye göre siyasetini tanzim ettiği için, bugün Kılınç'la aynı stratejik hedefe atış yapan mensuplar tarafından tasfiye edilmişti. Bereket, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu daha temkinli: "AB Türkiye açısından jeopolitik bir zorunluluktur" diyor, ama teröre destek verdiği için birliğin kulağını çekmeyi de ihmal etmiyor. 11 Eylül'den sonra yeni dünyada ortaya çıkan "Özgürlük mü, güvenlik mi?" tartışmasında, Amerikan kamuoyunun tercihini güvenlikten yana kullandığı ve bundan sonra ABD'yle ittifak yapacak ülkelerde "asayiş" mantığının ön plana çıkacağı/çıkarılacağı göz önüne alınırsa, Kılınç'ın sözleri yerini bulacaktır. Çünkü, Paşa'nın açıklaması tarihi bir kırılma noktasına işaret ediyor. Türkiye, bu tarihten sonra, dış politika tercihlerini değiştirmek ve "demokrasi" konusundaki referanslarını gözden geçirmek zorunda... Belki de, örtülü totalitarizmden, açık totalitarizme ince ve usta bir geçiş sözkonusu. Not: Dün, İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in, kelepçe taktırıp öğrencileri derdest ettirdiğini yazmıştım. Yücelen, kelepçe olayını soruşturmak üzere müfettiş görevlendirdiğini ve sorumluların cezalandırılacağını açıkladı. Ben de sözlerimi geri alıyor, hassasiyatinden dolayı sayın bakana teşekkürlerimi sunuyorum.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |